GÜNDEM
Rumlara kim casusluk yapıyor?
Published
5 ay agoon
By
dikdurusTanınmış Avukat Murat Metin Hakkı, Rum yönetiminin KKTC’deki mal mülk konusunda tutuklama girişimlerinin perde gerisine yönelik önemli bir iddia ortaya attı.
“Kimin ne malı var biliyorlar”… Avukat Hakkı, “Rum istihbaratı Kuzey’de çok aktif. Kimin nerede ne mal tuttuğunu biliyorlar. Bir müvekkilimin Baf’ta 180 dönüm arazisiyle ilgili davasında dediler ki; “Müvekkilinize Türk yönetimi tarafından 1969 senesinde Kızılbaş’ta tek kat 100 metrekarelik bir ev tahsis edildi.” Bunu bile buldular. İçişleri Bakanlığı ve Tapu Dairesi’nde bilgi belge ve kayıtlara erişme olanakları var.” diye konuştu.
“Hedefleri ekonomiyi çökertmek”… Rumların tutuklama girişimlerinin yüzlerce isimle olmayacağını söyleyen Hakkı, “Maksatları KKTC ekonomisine psikolojik darbe vurmaktır.”dedi. Bu meselenin panzehirinin Taşınmaz Mal Komisyonu olduğuna vurgu yapan Hakkı, “TMK ne kadar çok dosya sonuçlandırırsa toprak da o kadar Türkleşir. O zaman kimse sizi ‘sahte devlet’ ya da ‘işgalci’ diye eleştiremez.” dedi.
Kıbrıs ÖZEL
Tanınmış Avukat Murat Metin Hakkı, KIBRIS TV’de yayınlanan Taşlar Dökülürken programına konuk oldu, mülkiyet meselesi çerçevesinde son günler yaşanılan tutuklama eylemlerine ilişkin yorumlarda bulundu.
Rum Yönetimi’nin KKTC ekonomisine psikolojik bir darbe vurmak için bu tutuklamaları gerçekleştirdiğine dikkat çeken Hakkı, bu meselenin panzehirinin Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK) olduğuna vurgu yaptı. Hakkı, TMK’nın ne kadar çok dosya tamamlarsa sorunun çözümünün de o denli hızlı olacağı vurgusunda bulundu.
Avukat Hakkı, önemli bir iddiayı da ortaya attı. Rum istihbarat biriminin Kuzey Kıbrıs’ta aktif olduğunu söyleyen Hakkı, “Burada kimin nerede ve ne kadar mal tuttuğunu biliyorlar. İçişleri bakanlığı ve Tapu Dairesi’ndeki bilgi ve belge kayıtlarına erişiyorlar.” dedi.
“Kasım 1983’te terk edilmiş malların mülkiyeti KKTC’ye geçti”
Avukat Hakkı, öncelikle ada üzerindeki toprak varlığının istatistiklerini paylaştı. Kıbrıs adasının yüz ölçümünün takriben 7 milyon dönüm olduğunu söyleyen Hakkı, 1974 sonrasında oluşan hukuki duruma açıklık getirdi:
“1974 Mutlu Barış Harekâtı’ndan sonra bu 7 milyon dönümün yaklaşık 2.4 milyon dönümü Türk kontrolünde kaldı. Türk kontrolündeki 2.4 milyon dönümün yaklaşık 1.7 milyonu 1974 öncesinden Rum gerçek ya da tüzel kişilerine ya da kilise ve kilise bağlantılı kuruluşlara aitti. Güney’de ise yaklaşık 450-500 bin dönüm bir Türk mülkiyeti vardı. Buna EVKAF malları da dahil.”
Hakkı, 1983 yılında KKTC’nin kurulmasıyla Kıbrıs Türk Federe Devleti anayasasına göre bir değişikliğe gidildiğini belirterek, “13 Şubat 1975 itibarıyla terkedilmiş bulunan bütün taşınmaz malların mülkiyeti KKTC’ye geçti. Örnek vermek gerekirse bir mal kaydında Yannis yazıyorsa üzerine çizgi çekildi ve KKTC kaşesi vuruldu ve bundan sonra mülkiyet KKTC’ye geçince geçirdiği düzenlemelere binaen uygun gördüğü gerçek ve tüzel kişilere koçan verdi. Tapuda kayıt altındadır ama koçanı alan vatandaş malının 1974 öncesi sahibi bilmemektedir.” dedi.
“Rum İçişleri Bakanı Kıbrıs Türk mallarının idaresini ele aldı”
Benzer uygulamanın Güney Kıbrıs’ta da yapıldığını anlatan Murat Hakkı, sözlerine şöyle devam etti:
“1991 yıllarında gündeme geldi ve 139/1991 sayılı yasayı geçirdiler. Orada da bizdekine benzer bir şekilde Rum İçişleri Bakanı vasi sıfatıyla bütün Kıbrıs Türk mallarının idaresini ele aldı ve uygun gördüğü malı uygun gördüğü bedel karşılığında istimlak edilmesine emir verdi yani bir mal istimlak edilecekse o malla ilgili muhatap Rum içişleri bakanı oldu. O malla ilgili bir dava açılacak ya da dava savunulacaksa yine tek muhatap Rum içişleri bakanı kabul edildi. Rumlar dış propaganda maksatları için “ben kimsenin mülkiyet hakkında kağıt üzerinde dokunmuyorum” dedi. Kira gelirini de teorik olarak bir banka hesabında topladığını söyledi ama hiç öyle bir hesapta yok. Olsa bile o hesabın akıbeti hiç belli değil ve gizemli bir hesap olarak gizemini koruyor ve tamamen propagandaya hizmet eden bir durumda duruyor.”
Louzidou davası ve TMK’nın kuruluşu
Avukat Hakkı, “Anayasasının 159’uncu maddesi ile 1987 yılında AİHM’ye bireysel başvuru hakkını tanınması sonrasında Titina Louzidou isminde bir kadın 1987’den sonra 1989’da ilk davayı açtı ve konu 7 yıl boyunca AİHM’nin gündeminde kaldı ve AİHM, KKTC anayasasının 159’uncu maddesini yok hükmünde kabul etti. AİHM Türkiye’yi sorumlu tutarak, “Türkiye Louzidou’nun malını geri iade etmeli ve 1989 yılından 1998 yılına kadar geçen süre için 1 milyon Euro civarında tazminat ödemelidir dedi. Güneyde ise Türk malları ile ilgili bir sürü davalar açıldı ancak o dönemde Rumların Kıbrıs Türkleri tarafından AİHM’ne götürülmesine karşı çıktı çünkü Rumları biz AİHM’ye götürürsek Rum hükümetini biz Kıbrıs Türklerinin hükümeti olarak tanımış oluruz dendi ve siyaseten bu Türk tarafı tarafından teşvik edilmedi.” diye konuştu.
1996 yılında Titina Louzidou kararı çıktıktan sonra bin 500 Rum’un daha başvuru yapması sonrasında AİHM’in adanın kuzeyinde bir iç hukuk yolu oluşturulmasını işaret ettiğini anımsatan Hakkı, şöyle devam etti:
“2003 yılında Mal Tazmin Komisyonu oluşturuldu ve yasal düzenlemelerde bazı yetersizlikler oldu ama orada görülen ilk davalar sonucunda bazı yetersizlikler oldu ama sonunda bu sistem yerine oturdu. 2010 yılına gelindiğinde Taşınmaz Mal Komisyonu etkin bir iç hukuk yolu olarak tanındı ve Türk tarafına tazminat ödeyerek mülkiyeti de alma bağlamında büyük bir avantaj ve kolaylık sağladı. KKTC devleti lehine feragatname imzalanarak tazminat talep etme olanağı tanıdı ve 2008 yılında Acapulco yasası denen bir düzenleme geçirildi ve devletten kiracı olduğunuz malın mülkiyetini Rum hak sahibi ile bir anlaşma yaparak alma hakkı elde edildi.”
“Panzehir TMK’dır”
Murat Hakkı TMK’nın para ödeme yoluyla Rumların mallarını satın alma ve mülkiyet konusunu Kıbrıs Türkleri lehine çevirme adına yeni bir olanak yarattığını belirterek süreç içerisinde yaşanan maddi olanaksızlıklar nedeniyle komisyonun verimli bir şekilde ilerleyemediğini anlattı.
Tutuklamaların gündeme gelmesiyle TMK’nın yeni Başkanı Növbet Ferit Vechi’nin bunu ciddiye aldığını ve ayni ciddiyeti bir hukukçu olan Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi Metin Feyzioğlu’nun da gösterdiğini söyleyen Hakkı, Hükümet nezdinde konunun anlaşılmasıyla önü tıkalı olan TMK’nın yaratılan olanaklarla yeniden etkin bir şekilde çalışmaya başladığını kaydetti. Hakkı sözlerine şöyle devam etti:
“2022’den itibaren paralarını Güney Kıbrıs’ta tutamayan Ruslar, Ukraynalı ve Musevi kökenli spekülatörler Kuzey Kıbrıs’a akın etti. Rumlar tutuklama eylemiyle KKTC ekonomisine psikolojik darbe vurmak istiyorlar. Burada ekonominin motoru inşaattır. Buna çomak soktuğunuz zaman ekonomik gelişimin sekteye uğrayacağı öngörülüyor. Bu nedenle Kişiler dikkatle seçiliyor. Bir avukat, bir müteahhit, bu defaki sefere belki bir emlakçı seçilecektir. Bunların panzehiri TMK’dır. Ne kadar dosya sonuçlanırsa melesinin önü açılır. Ben bu tutuklamaların yüzler binlerce kişi olacağını düşünmüyorum.”
“Ne kadar mal Türkleşirse o kadar meşru”
Kıbrıs sorununun 5-6 başlıkta ele alındığını ancak en önemlisi noktanın toprak olduğunu söyleyen Hakkı, “Üstünde bulunduğunuz toprak sizin ise kimse size karışamaz. Ne kadar çok toprak satın alınırsa Kuzey’deki anayasal durum o kadar meşru hale getirilir ve dünya ile entegre olur. TMK ne kadar çok dosya sonuçlandırırsak Kıbrıs sorunun da toprak zemini daha Türk olur. O zaman kimse sizi “sahte devletsiniz, işgalcisiniz” diye eleştiremez çünkü o toprak artık sizindir.” ifadelerine yer verdi.
Güney’de kalan Türk mallarına ilişkin soruya karşılık Hakkı, “Türkler ilgili davalarda geç kaldı. Konular AİHM’e 2020’lerde geldi. Ama Güney’de Türk mallarıyla ilgili pek fazla dava olmamasının bir nedeni de bazı göçmenlerin KKTC devleti lehine feragatname imzalayıp Kuzey’de çok fazla şekilde karşılığını almalarındandır. Tabi bu herkes için geçerli değildir.” dedi.
“Rum istihbaratı Kuzey’de çok aktif”
Murat Hakkı, çok önemli bir de iddia ortaya attı. “Rum istihbaratı Kuzey’de çok aktif. Kimin nerede ne mal tuttuğunu biliyor.” diyerek bu tutuklamaların nasıl gerçekleştiğine yönelik tahminde de bulunan Hakkı, Rumların KKTC İçişleri Bakanlığı ve Tapu Dairesi’ndeki her bilgi ve belgeye sahip olduğunu iddia etti. Bunu Güney’deki mahkemede yaşadığı bir olaya dayandıran Hakkı, konuya ilişkin şunları söyledi:
“Bir müvekkilimin 180 dönüm Baf’taki arazisiyle ilgili davası vardı. Bize dediler ki; 1969 senesinde Kızılbaş’ta tek kat 100 metrekarelik bir ev tahsis edildi Türk yönetimi tarafından.” Bunu bile buldular. Buradaki İçişleri Bakanlığı ve Tapu Dairesi’ndeki bilgi belge kayıtlarına erişme olanakları var. Rumlar sizin eşinizden daha iyi bir şekilde biliyor sizin mal durumunuzu. Çok endişe verici bir durum.”
You may like
Hüseyin ÖZBARIŞCI
Son dönemde artış gösteren deprem sarsıntıları devam ederken, 2023 yılında Kıbrıs için deprem araştırması yapan Türkiye’deki Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) çalışmalarını sürdürüyor. MTA Genel Müdürlüğü Jeoloji Etütleri Dairesi Başkanı Doç. Dr. Selim Özalp ve MTA Genel Müdürlüğü Jeoloji Etütleri Dairesi Başkanlığı Türkiye Paleosismoloji Araştırmaları Projesi Başkanı ve Jeoloji Yüksek Mühendisi Hasan Elmacı, çalışmalar hakkında YENİDÜZEN’e bilgiler verdi, Kıbrıs’ın doğu, kuzey ve batı sahilleri boyunca sıvılaşma potansiyeli bulunduğunu belirtti.
“KKTC’de yer alan Güzelyurt ve Gazimağusa körfezlerinin Tsunami yönünden araştırılması gerekmektedir” değerlendirmesini yapan MTA Genel Müdürlüğü yetkilileri, KKTC genelini kapsayacak şekilde Deprem Tehlike Haritaları’nın oluşturulmasının da elzem olduğunu ifade etti.
Mesarya Havzası’nın, genç çökellerle olduğunu kaydeden Doç Dr. Özalp ve Jeoloji Yüksek Mühendisi Elmacı, “KKTC deprem ve depremle tetiklenen sıvılaşma, tsunami gibi jeodinamik süreçlerin etkisi altında kalabilme potansiyeline sahiptir. Bu süreçlerin her biri ada için ciddi risklere neden olabilecek jeolojik tehlike kaynaklarıdır” değerlendirmesini yaptı.
Çalışmalar hakkında da bilgiler veren MTA Genel Müdürlüğü yetkilileri, Hendeklerde saptanan eski depremlerin tarihini belirlemek için örnekler alındığını belirterek, “açılan hendeklerde belirlenen eski depremlere ilişkin yorumlamalar ise hendeklerden derlenen tarihlendirme örneklerinin analiz sonuçları ile birlikte değerlendirilmekte ve raporun hazırlanmasına devam ediliyor” şeklinde görüş bildirdi. Son dönemde yaşanan sarsıntıları da değerlendiren yetkililer, bu depremlerin sarsıntı dışında Kıbrıs’a doğrudan bir etkisi olmadığını dile getirdi.
“Hendeklerde saptanan eski depremlerin tarihini belirlemek için örnekler alındı”
Soru: Kıbrıs ile ilgili deprem çalışmalarında nasıl bir aşamaya gelindi? Kıbrıs bu konuda tehlikeli bir noktada mı?
“KKTC’nin karadaki deprem kaynağı olarak tanımlanabilecek Dardere (Ovgos) ve Koruçam Fay Zonları içerisinde yer alan diri fayların niteliğini ve geçmişte oluşturduğu deprem veya depremleri ortaya koyabilmek için seçilen alanlarda hendekli paleosismoloji çalışmaları yapıldı. Aktif Faylar üzerindeki depremlerin araştırıldığı Paleosismoloji çalışmaları, KKTC ana karasında haritalanmış tüm faylar üzerinde gerçekleştirilen hava fotoğrafı analizleri ve jeolojik gözlemler ışığında seçilen alanlarda, yaklaşık 20-30 metre uzunluğunda, ortalama 5 metre genişliğinde ve en derin yeri 4 metre olacak şekilde kazılan hendekler ile gerçekleştirildi. Hendeklerde saptanan eski depremlerin tarihini belirlemek için örnekler alındı. Örneklere ilişkin sonuçlar ilgili laboratuvarlardan geldi, değerlendirilme çalışmaları ve rapor yazımı devam ediyor”
“KKTC Diri Fay Haritası revize edilerek, bu fayların deprem tarihçeleri ortaya konuldu”
Soru: Paleosismoloji Raporu nedir? Bu rapor ne zaman tamamlanacak?
“Kuvaterner (son 2,5 milyon yıllık zaman dilimi) dönemi süresince en az bir kez yüzey kırığı oluşturacak şekilde deprem üretmiş faylara Aktif Fay adı veriliyor. Paleosismoloji ise jeolojik ve jeomorfolojik verilerden yararlanarak diri faylar üzerinde yüzey kırığı oluşturmuş eski depremlerin yeri, büyüklüğü ve zamanı hakkında veri üretmeyi hedefleyen bir bilim dalıdır. KKTC’de 2023 yılının Ekim-Aralık ayları arasında MTA Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen proje ile hem kentsel hem de sanayi-maden alanları için arazi planlamasına ihtiyaç duyulması nedeniyle KKTC’de yapılacak olan bölgesel planlamaları yönlendirici temel yerbilim verilerinin hazırlanması hedeflendi. Söz konusu ihtiyacı karşılamak üzere KKTC’de genç tektonik yapıların karakteristiklerinin belirlenmesi, alansal dağılımlarının ortaya konulması, kinematik analizlerinin yapılması, özellikle deprem tehlikesi için önemli olan neotektonik dönem yapılarının Türkiye’de yapılan çalışmalardaki standartlar kapsamında haritalanarak, paleosismolojik kazı çalışmaları detaylandırılmıştır. Bu kapsamda KKTC Diri Fay Haritası revize edilerek, bu fayların deprem tarihçeleri ortaya konmuştur. Açılan hendeklerde belirlenen eski depremlere ilişkin yorumlamalar ise hendeklerden derlenen tarihlendirme örneklerinin analiz sonuçları ile birlikte değerlendirilmekte ve raporun hazırlanmasına devam ediliyor.”
“Depremlerin Kıbrıs’a sarsıntı dışında doğrudan bir etkisi yok”
Soru: Geçtiğimiz Cuma akşamı Antalya’da gerçekleşen depremin adaya etkisi ne oldu?
“Kıbrıs Adası, dünyadaki en önemli iki deprem kuşağından birisi olan Alp-Himalaya Deprem Kuşağı üzerinde yer alıyor. 29.11.2024 tarihinde 22:13’te Gazipaşa (Antalya) açıklarında meydana gelen 4,8 büyüklüğündeki deprem, Alp-Himalaya Deprem Kuşağı üzerindeki önemli deprem kaynaklarından birisi olan Kıbrıs Yayı’nın veya Dardere (Ovgos) Fay Zonu’nun denizdeki devamı üzerinde oluştuğu yorumlanmaktadır. Antalya Körfezi’nde meydana gelen bu ve benzeri depremlerin sarsıntı dışında KKTC’ye doğrudan bir etkisi olmamakla birlikte, bu faylardan kaynaklı deprem tehlikesinin olduğunu göstermektedir. Ayrıca bölgedeki sismik aktivitenin devam ettiğini göstermesi bakımından da önemlidir.”
“Dardere (Ovgos) Fayı yıkıcı etkisi yüksek olabilecek en önemli diri fay…”
Soru: Ovgos Fayı… Sismolojik açıklaması nedir?
“Dardere (Ovgos) Fay Zonu, KKTC ana karası içinde haritalanmış ve yıkıcı etkisi yüksek olabilecek en önemli diri faydır. Gerek MTA ve gerekse diğer bilim insanları tarafından yapılan çalışmalarda bu zona ait olan en önemli bulgu, her biri farklı derecede deformasyon geçirmiş farklı kaya birimlerinin Dardere (Ovgos) Fay Zonu tarafından yan yana getirilmiş olmasıdır. Fay zonu üzerinde gerçekleştirilen paleosismoloji çalışmalarına göre Kuvaterner akitvitesi belgelenmiştir. Bu nedenle diri fay olarak değerlendirilmektedir.”
“KKTC, deprem, sıvılaşma, tsunami gibi jeodinamik süreçlerin etkisi altında kalabilme potansiyeline sahiptir”
Soru: Kıbrıs kaç Fay hattının üzerinden geçiyor, en tehlikeli fay hattı hangisidir?
“Kıbrıs Adası Afrika-Anadolu levhaları arasında yüksek deprem aktivitesine sahip dalma-batma zonu içinde bulunması, hem Dardere (Ovgos) Fay Zonunun gelişmesine ve hem de doğu-batı uzanımlı diğer faylara koşut uzanan genç sıradağların kuzey ve güney yamaçlarının yüksek eğimli olmasına neden olmuştur. Dağlık alanlar dışında kalan Mesarya Havzası, Kuvaterner’de oluşmuş genç çökellerle kaplıdır. Dolayısıyla, KKTC deprem ve depremle tetiklenen sıvılaşma, tsunami gibi jeodinamik süreçlerin etkisi altında kalabilme potansiyeline sahiptir. Bu süreçlerin her biri Ada için ciddi risklere neden olabilecek jeolojik tehlike kaynaklarıdır.”
“Doğu, kuzey ve batı sahilleri sıvılaşma potansiyeline sahiptir”
Soru: Kuzey Kıbrıs’ta Gazimağusa ve Karpaz’a kadar olan doğu güneydoğu sahillerinde ve Güzelyurt Ovası’nın sahil kesimlerinin sıvılaşmaya eğimli alanlar olduğu söyleniyor. Bu tespit hakkında neler söylenilebilir, gerçekten böyle bir şey var mı?
“Sıvılaşma, deprem sırasında yerin yoğun bir şekilde sarsılması sonucu toprağın dayanıklılığını kaybederek katıdan çok sıvı gibi davranmaya başlamasıdır. Bu olay, binaların altında gerçekleştiğinde, zemin yapıların temelini destekleme özelliğini yitirir. Sonuç olarak, binalar ve diğer yapılar devrilebilir, kayabilir veya yan yatabilir. 2014-2016 yılları arasında MTA Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen bir proje kapsamında KKTC sınırları içerisinde kalan alanın Kuvaterner Jeolojisi Haritası hazırlanmış ve bu haritadan yararlanılarak literatürde kabul gören ve yaygın olarak kullanılan yöntemlere göre bölgesel sıvılaşma yatkınlık haritaları oluşturulmuştur. Bu haritaya göre Kuvaterner döneminde Mesarya havzası ve etrafında alüvyon yelpazesi çökelleri, döküntü-etek çökelleri ve akarsu ortamı çökelleri gelişmiştir. Buna göre KKTC’nin doğu, kuzey ve batı sahilleri boyunca kumul ve plaj çökelleri yaygın olarak izlenmektedir ve bu alanların sıvılaşma potansiyeli bulunmaktadır.”
“KKTC genelini kapsayacak şekilde Deprem Tehlike Haritaları oluşturulmalı”
Soru: Depremle ilgili nasıl çalışmalar yapılmalı, önerileriniz nelerdir?
“MTA tarafından gerçekleştirilen jeolojik tehlikelere yönelik yürütülen projeler sonrasında, özellikle diri fayların geçtiği alanlarda, heyelan, tsunami ve sıvılaşmaya yatkın kesimlere yönelik planlama yapılabilmesi için büyük ölçekli (1:1.000, 1:5.000, 1:10.000) çalışmaların yapılması önemlidir. Ayrıca KKTC’de yer alan Güzelyurt ve Gazimagusa körfezlerinin Tsunami yönünden araştırılması gerekmektedir. KKTC genelini kapsayacak şekilde Deprem Tehlike Haritaları’nın oluşturulması elzemdir. Bu haritaların oluşturulabilmesi için gereken altlık veriler; Temel Jeolojik veri, Diri Fay Haritası, Kuvaterner Jeolojisi Haritası, Sıvılaşma Yatkınlık Haritaları, Paleosismolojik veri, Tsunami Araştırmları ve Kabuk kalınlığı gibi verilere ihtiyaç duyulmaktadır. Deprem öncesi çalışmalar kapsamında KKTC genelinde yapılması gereken en önemli çalışma Tsunami ve Kabuk Kalınlığının belirlenmesi çalışmalarından sonra KKTC Deprem Tehlike Haritası’nın oluşturulmasıdır.”
MTA Genel Müdürlüğü Jeoloji Etütleri Dairesi Başkanı Doç. Dr. Selim Özalp ve MTA Genel Müdürlüğü Jeoloji Etütleri Dairesi Başkanlığı Türkiye Paleosismoloji Araştırmaları Projesi Başkanı ve Jeoloji Yüksek Mühendisi Hasan Elmacı, YENİDÜZEN’in sorularını yanıtladı…
GÜNDEM
Federasyon modeli artık bir seçenek değildir
Published
24 saat agoon
Aralık 4, 2024By
dikdurusTürkiye Cumhuriyeti (TC) Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “Uluslararası toplum Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) artık tanımalı, diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurmalıdır” diyerek, Kıbrıs meselesinde yalnızca Ada’daki gerçekler üzerine inşa edilecek bir çözümün adil, kalıcı ve sürdürülebilir olacağını vurguladı.
Federasyon modelinin artık bir seçenek olmadığını kaydeden Yılmaz, Türkiye’nin, anavatan ve garantör devlet olarak, Kıbrıs Türklerinin haklı davasını savunmaya devam edeceğini belirtti.
KKTC’nin kendi ayakları üzerinde durabilen bir ülke olmasına yönelik çabalarını sürdüreceklerini ifade eden Yılmaz, “Haksız ambargolar ve izolasyonlarla Kıbrıs Türkü’nün spor, eğitim ve ulaşım gibi temel insan hakları dahi on yıllardır ihlal ediliyor olsa da biz Kıbrıs Türkü’nü ihtiyaç duyduğu her alanda desteklemeye devam edeceğiz” diye konuştu.
-Yılmaz: “KKTC’nin kat ettiği mesafeyi bir kez daha gözlemleme fırsatım oldu”
TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Başbakan Ünal Üstel ile görüşmesi sonrasında yaptığı açıklamada, Üstel’i ülkede ağırlamaktan büyük memnuniyet duyduğunu ifade etti.
KKTC’nin kuruluşunun 41’inci yıl dönümü nedeniyle geçen ay adayı ziyaret ettiğini belirten Yılmaz, “Bu vesileyle Kıbrıs Türkü kardeşlerimizin Cumhuriyet Bayramı’nı bir kez daha kutluyor, göstermiş oldukları misafirperverlikten ötürü KKTC makamlarına teşekkürlerimi iletiyorum” dedi.
Ziyarette, KKTC’nin kat ettiği mesafeyi bir kez daha gözlemleme fırsatı olduğunu dile getiren Yılmaz, “KKTC geliştikçe, Kıbrıs Türkü kardeşlerimizin daha iyi şartlarda yaşadığını gördükçe bizler de mutlu oluyoruz” diye konuştu.
İlk etapta ayakta tedavi ve muayene hizmetleri ile sınırlı olarak KKTC ve TC vatandaşlarına hizmet verecek olan 24 Aralık 1963 Girne Asker Hastanesi’nin açılışını gerçekleştirdiklerini hatırlatan Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı ve Cumhuriyet Meclisi yerleşkelerinin inşası için devam eden çalışmaları yerinde incelediklerini kaydetti, projenin en kısa sürede tamamlanacağına inanç belirtti.
-“Kıbrıs Türkü’nü ihtiyaç duyduğu her alanda desteklemeye devam edeceğiz”
2024 yılı İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması kapsamındaki projelerle ilgili KKTC hükümetiyle iş birliği halinde çalışmaya devam edeceklerini ifade eden TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, KKTC’nin kendi ayakları üzerinde durabilen bir ülke olmasına yönelik çabalarını sürdüreceklerini vurguladı.
“Haksız ambargolar ve izolasyonlarla Kıbrıs Türkü’nün spor, eğitim ve ulaşım gibi temel insan hakları dahi on yıllardır ihlal ediliyor olsa da biz Kıbrıs Türkü’nü ihtiyaç duyduğu her alanda desteklemeye devam edeceğiz” diyen Yılmaz, şunları kaydetti:
“Bugüne dek fikir ve gönül birliği içinde sürdürdüğümüz bu haklı mücadelede elde ettiğimiz kazanımları daha da ileri götürecek güçte ve kararlılıkta olduğumuz şüphe götürmeyecek bir gerçektir. Bu gerçeği sadece sözle değil, her vesileyle gerçekleştirdiğimiz müşterek icraatlarla gösteriyoruz.”
-“KKTC’nin Türk devletleri ile olan ilişkilerinin gelişmeye devam edeceğine olan inancımız tamdır”
KKTC’ye ekonomik olarak verdikleri destek gibi siyasi desteği de sürdürdüklerinin altını çizen TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, KKTC’nin tanınması ve uluslararası toplumda hak ettiği yere gelmesi için çalışmaya devam ettiklerini belirtti.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın 6 Kasım’da Bişkek’te düzenlenen Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) 11. Zirvesi’ne onur konuğu olarak davet edilmesini önemli bir gelişme olarak gördüklerini ifade eden Yılmaz, “KKTC’nin Türk devletleri ile olan ilişkilerinin gelişmeye devam edeceğine olan inancımız tamdır” vurgusu yaptı.
-“Federasyon modeli artık bir seçenek değildir”
Kıbrıs meselesinde Cumhurbaşkanı Tatar tarafından ortaya konulan egemen eşitlik ve eşit uluslararası statü temelinde iki devletli çözüm vizyonuna desteklerinin tam olduğunun altını çizen TC Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, şunları kaydetti:
“Sayın Cumhurbaşkanımızın 79. BM Genel Kurulu’na hitaplarında bir kez daha ifade ettikleri üzere, uluslararası toplum KKTC’yi artık tanımalı, diplomatik, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurmalıdır.
Kıbrıs meselesinde yalnızca adadaki gerçekler üzerine inşa edilecek bir çözümün adil, kalıcı ve sürdürülebilir olacağını her fırsatta vurguluyoruz.
Birçok kereler denenmiş, ancak Rum tarafının uzlaşmaz tutumu nedeniyle hayata geçirilemeyerek tükenmiş olan federasyon modeli artık bir seçenek değildir.
Türkiye, anavatan ve garantör devlet olarak, Kıbrıs Türklerinin haklı davasını savunmaya devam edecektir.”