Köşe yazarı Hasan Hastürer, Nokta Kıbrıs’ta yayımlanan makalesinde Kıbrıs sorununun mülkiyet boyutunu ele alarak, Rum liderliğinin yarattığı yeni tartışmalara ve geçmişte yapılan hatalara dikkat çekti.
Hasan Hastürer Nokta Kıbrıs’ta yayımlanan makalesinde, Kıbrıs’taki mülkiyet sorununu derinlemesine ele alırken, Rum liderliğinin bu mesele üzerinden yarattığı yeni tartışmalara ve geçmişten gelen hatalara dikkat çekti.
Hastürer’in makalesi şöyle:
Rum liderliği, mülkiyet konusu üzerinden, yara kaşıyor.
Yara kaşımadan öte, yara yaratıyor.
Kimse inkar etmiyor.
Kıbrıs sorununun, uzlaşı ile çözüm formülü bulunmaz ya da bulunan yol benimsenmezse, mülkiyet sorunu en zor konudur.
Zamanında nüfus mübadelesi yapılırken keşke, mülkiyet konusunda da uzlaşı olarak işlem görecek bir anlaşma yapılsaydı.
Emlak sektöründen yoksun ekonomi ya da hayat olmaz. 1974’ün üzerinden elli sene geçti. Örneğin Girne’nin 1974’teki değerinin üzerine en az 50 kat daha fazla değer yaratıldı. 1974’te Girne küçük bir Akdeniz kasabasıydı, şimdi, kocaman bir şehir.
Rum tarafı mülkiyet konusunda çok mu masum?
Ya da rahat mı?
Vasilik diye bir yapıyla Türklerin taşınmaz mallarını kontrol altına aldılar. Leblebi parasına kiralıyorlar. Kira gelirlerini de güya bir hesapta topluyorlarmış. Hikaye…
İstimlak söz konusuysa Kıbrıslı Türklerin malları tercih ediliyor. Nasıl olsa mal sahibinin haberinin olmama olasılığı var.
Hata bizde de yok değil.
Feragatname alınarak, insanların güneydeki mallarıyla ilgili mülkiyet duyguları, hakları zayıflatıldı.
Onlar Kuzeydeki taşınmaz mallarıyla ilgili dava açtığı zaman, bizden de karşı davalar alınlarına dayanmalıydı.
1963 – 1974 arası, Kıbrıslı Türklerin gönüllü olarak değil, zorla terk ettiği evlerinin, yerlerinin hesabını sormayı, tazminat talep etmeyi hiç düşünmedik. Bizi yönetenlerin akılları hep başka yere çalıştı.
1974 öncesi Rumların koçanlı taşınmaz malları üzerindeki, ticari boyutu yüksek yatırımlar Rumları rahatsız etti?
Neden? KKTC ekonomisine katkısı nedeniyle.
Önce Avukat Akan Kürşat’ın tutuklanmasıyla bir deneme yaptılar. Sonrasında Simon Aykut, Alman Eva Isabella Künzel ve öteki yabancıları tutuklayarak, özellikle yabancıların Kuzey’de mülk edinmesinin önüne “korku duvarı” inşa etmeye başladılar.
Görünen o ki şimdilik durmaya niyetleri yok.
Rumların, nereye kadar gidebileceklerinin ip ucu 29 Eylül 2024’te Larnaka Havalimanında yaşanan örnekte de var.
29 Eylül 2024’te Londra’dan Larnaka’ya inen uçak yolcuları arasında Londra’da yayımlanan en eski Türkçe gazetenin sahibi de vardı. (İsmini isteğe saygıyla yazmıyorum.)
Pasaport kontrol noktasındaki Rum polis, nazikçe kendisini bir odaya davet etti.
Odada yaşananları, anlatıldığı gibi sizlere aktarayım:
“Odaya girdiğimiz zaman, bana hiçbir şey sormadan, Leymosun kökenli olduğumdan başlayarak hayatımı ve neler yaptığımı bana söylediler.
Sonrasında gazetemde, Rum mallarının satışıyla ilgili reklamlara yer verip, vermediğimi, yayımlayıp, yayımlamadığımı, sordular. 3-4 yıl önce küçük boyutlu satış ilanları yayımladığımızı ifade ettim.
Yakın zamanda büyük ölçekli projelerle ilgili, reklam yayını yapmadığımı da sözlerime ekledim.
Biliyoruz, dedikten sonra, “Bilmenizi isteriz ki, Kuzeydeki Rum malları üzerine yapılan inşaatların satışıyla ilgili reklam yayınlamak, suça ortak olmaktır ve dava nedenidir. Bu görüşmemizi bir uyarı, bir bildirim olarak alınız” diyerek sözlerini tamamladılar.
Beni serbest bıraktılar. Herhangi bir işlem yapılmadı. 6 Ekim Pazar günü Londra’ya dönerken de herhangi bir sorun yaşamadım.”
Londra’da Türkçe Gazete sahibine söylenenler aslında özellikle yurt dışında ve de Kuzey Kıbrıs’ta yayın yapan medya organlarına mesajdır. Bir gün Kuzey Kıbrıs’ta geleneksel ve sosyal medya sahipleri, emlak reklamı yayınladıkları için, Güneyde, tutuklanıp, yasal işlem başlatılırsa hiç şaşmam.