AK Parti KKTC Temsilciliği’nden Akıncı’ya tepki: ‘Yeni bir açıklama yapmalıdır’

AK Parti KKTC Temsilciliği’nden Akıncı’ya tepki: ‘Yeni bir açıklama yapmalıdır’

AK Parti KKTC Temsilcisi Mehmet Demirci, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Barış Pınarı Harekatı’na yönelik açıklamalarını eleştirdi. “Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları bir bütün olarak ele alındığında kendisinin, amaç ile araçları birbirine karıştırdığı görülmektedir“ diyen Demirci şöyle devam etti;

“Sayın Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın açıklamalarını büyük bir dikkatle okuduk ve değerlendirdik. Sayın Akıncı açıklamasının bir yerinde, “her şeyden önce içimizde Türkiye’nin iyiliğini ve terör belasından kurtulmasını istemeyen olduğuna inanmıyorum. Mesele “Türkiye’nin iyiliği nerededir?” sorusunun yanıtındadır” ifadesine yer vermiş ve ardından, “bana göre Türkiye’nin mutlu ve huzurlu geleceği Türkü – Kürdü – Arabı ve Türkmeni ile tüm bölge halklarının dialog içinde inşa edecekleri bir düzenle mümkün olacaktır” açıklamasıyla kendi şahsi kanaatini paylaşmıştır.

Sayın Cumhurbaşkanı açıklamasının devamında ise, “Suriye’nin toprak bütünlüğü içinde kendi sınırlarına sahip çıkabileceği ve Türkiye’nin de kendi sınırlarını güvende hissedebileceği bir durumun yaratılması gerekiyor. Bunun için kanımca, Türkiye ile Suriye arasında en erken zamanda ilişkilerin yeniden tesis edilmesinin büyük yararı olacaktır. Bunun da ötesinde Türkiye’nin, Mısır dâhil diğer bölge ülkeleriyle bozulan ilişkilerinin de düzeldiğini görmek en büyük dileğimdir. AB ile kavgalı değil işbirliği içinde bir Türkiye herkes için daha iyi olacaktır” cümlelerine yer vermiştir.

Sayın Akıncı’nın medyada yer alan ve büyük tartışmalara yol açan sözleri ise şu şekildedir: “…Lefkoşa’da Dereboyu’ndaki savaşta arkadaşlarım yanımda şehit düştüler; pek çoğumuz gibi ben de savaşın ne demek olduğunu yaşayarak öğrendim. Bu nedenle savaşın acılarını hiç bir toplumun yaşamasını istemem. Türk- Kürt- Arap hiçbir çocuğun burnunun kanamasını arzulayamam. Daha önce de söyledim, 1974’te biz adına Barış Harekâtı desek de bu bir savaştı ve akan da kandı. Şimdi Barış Pınarı desek de akan su değil kandır. Bu nedenle bir an önce dialog ve diplomasinin devreye girmesi en büyük dileğimdir.”

Sayın Cumhurbaşkanı açıklamasının bir yerinde, “1974 yılında 27 yaşındayken, Faşist Yunan Cuntasının neden olduğu Türkiye’nin askeri harekâtında ben de her genç Kıbrıslı Türk gibi görev aldım” ifadesini kullanmıştır.

Sayın Akıncı’nın yaptığı açıklamalarda paylaştığı, bölgeye dair iyi niyetleri kabul etmemek mümkün değildir. Bizler de bölgesel barışı ve bölge halklarının kardeşliğini sonuna kadar destekliyor ve arzuluyoruz. Zira bizler, Arabı, Türkü, Kürdü fark etmeksizin, bir ağacın dalı, aynı sazın teli, bir Allah’ın kulu ve aynı bağın gülüyüz. Tarihi geçmişimiz bu birlikteliğin en somut delilidir. Bunu tartışmaya bile gerek yok. Ve yine değil bölgede, dünyanın hiçbir yerinde bir çocuğun burnunun kanamasına razı değiliz. Fakat hal böyle iken, Sayın Cumhurbaşkanının paylaştığı açıklamasında bahsettiği sorunların tüm sorumluluğunu üstü kapalı bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yüklemesi, buna karşın binlerce kilometre uzaktan PKK/PYD terör örgütlerini destekleyen ve bölgeyi kan gölüne çeviren devletleri görmezlikten gelmesi, hem büyük bir talihsizlik hem de ciddi bir yanılsamadır. 

Bugün Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’taki sorunların ana nedeninin, küresel güçlerin bölgeyi siyaseten yeniden tanzim etme ve bölgesel enerji kaynaklarını sahiplenme arzusu olduğunu ve bu uğurda terör örgütleri başta olmak üzere tüm mekanizmaları harekete geçirdiklerini bir Cumhurbaşkanı olarak en iyi Sayın Akıncı biliyor olmalıdır. 

Özellikle 3 Temmuz 2013 tarihinde Mısır’da ülkenin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve iktidarının askeri darbe ile görevden uzaklaştırılması sonrasında gerilen Türkiye-Mısır ilişkilerini Türkiye’ye fatura etmek, Sayın Akıncı’nın demokratik ve barışsever tavrına hiç uygun düşmedi. Benzer şekilde terör örgütlerinin; silah kaçakçılığı, uyuşturucu ve organ ticareti, çocukların zorla alıkonması kara para aklama ve diğer kanun dışı yöntemlerle toplumlarda nasıl bir huzursuzluğa sebebiyet verdiğini, Faşist EOKA ve Yunan Cuntasına karşı mücadele vermiş Sayın Akıncı’ya hatırlatmaktan biz hicap duyarız. 

Ayrıca belirtmeliyiz ki gerek Kıbrıs Barış Harekâtı’nda gerekse de Barış Pınarı Harekâtı’nda Türkiye’nin amacı kan dökmek olmamıştır. 8 Ağustos 1964’te Türkiye’nin niyeti neyse bugün de odur. Barış Pınarı Harekatı’nda asıl amaç, daha fazla kan akıtılmasına, masum sivillerin yerlerinden edilmesine, katledilmesine ve de bu sosyolojik ve siyasi tahribatın Türkiye’ye sıçramasına mani olmaktır. Bilmeyenlere ve ısrarla bilmek istemeyenlere ve her iki harekâtı değersizleştirme gayreti içinde olanlara bir kez daha ilan olunur ki her iki harekâtın amacı, “yeni Kutsi, Murat, Hakan ve Mürüvvet İlhan’lar ile Aylan Kürdi’lerin yaşanmasının önüne geçmektir.” Sayın Akıncı’nın, Türk devletinin ve milletinin kendi iktisadi ve siyasi güvenliğini tehlikeye atarak insanlık adına giriştiği bu haklı ve meşru mücadeleleri, sömürü ve işgal amacı güden onursuz savaşlarla bir tutması, sıradanlaştırması ve aşağılaması doğru bir yaklaşım değildir. 

Dahası Sayın Akıncı da çok iyi bilmektedir ki Türkiye, PKK ve PYD hususunda uluslararası sahadaki tüm diplomatik yolları ısrarla denemiş ve nihayetinde bir çözüm elde edememiştir. Bu bağlamda Sayın Akıncı PKK ve PYD gibi terör örgütlerine silah satan ve onlar üzerinden rant sağlayan devletleri hedef alan isabetli açıklamalar yapmalıydı. 1963-1974 yılları arasında Kıbrıs Türküne gözlerini kapayan, kulaklarını tıkayan, onların gasp edilen hakları karşısında kılını bile kıpırdatmayan bugünün “barışsever” devletleri ile uluslararası örgütlerini karşısına alarak Kıbrıs Türkünün imdadına koşan ve bu davranışından dolayı siyasi, askeri ve ekonomik bedeller ödeyen tek ülkenin Türkiye olduğunu, Kıbrıs Türkünün bir ferdi olarak en iyi Sayın Akıncı bilmektedir. Bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanı’na yakışan, “bizi Rum zulmünden kurtaran dünyanın tek fedakâr ülkesi Türkiye’ye selam olsun” sözünü, siyasi hesap yapmadan, seçim kaygısı duymadan, çekinmeden söyleyerek tarihe haklı bir not düşmesiydi.

Türkiye, herkesin malumu olduğu üzere geçmişten günümüze savaşlarda zarar gören sivillere ev sahipliği yapan ender, onurlu ülkelerden biridir. Dolayısıyla geçmişte olduğu gibi bugün de Türkiye’nin derdi sivillerle değil, sivilleri yerinden eden siyasi otorite ve terör örgütleriyledir. İnsani diplomasi konusunda hiç kimse Türkiye’ye ne bir ders verebilir ne de bir örnek olabilir. Küresel İnsani Yardım sıralamasında ilk sırada yer alan ve 3.5 milyondan fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye’yi “barış karşıtı” bir ülke olarak ima etmek Sayın Akıncı’nın siyasi kişiliğine uygun düşmemiştir. 

Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları bir bütün olarak ele alındığında kendisinin, amaç ile araçları birbirine karıştırdığı görülmektedir. Zatı âlilerinin de yaptıkları açıklamanın yanlış anlaşılmalara mahal verdiğini ve bu nedenle daha anlaşılabilir bir başka açıklamayla bu belirsizliği ortadan kaldıracağını ve Türkiye’nin haklı ve meşru hareketine açık bir şekilde destek vermesini ümit ederiz.“