Akansoy’dan sert açıklamalar: Kavga büyük olacak

Akansoy’dan sert açıklamalar: Kavga büyük olacak

CTP Mağusa Milletvekili Akansoy, Türkiye ile imzalanan protokolde, sendikalaşmaya ve sendikal örgütlenmeye yönelik büyük bir saldırı olduğunu söyledi.

Gizem Özgeç – HABERCİ KIBRIS

Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Mağusa Milletvekili Asım Akansoy, TC ile KKTC arasında imzalanan protokolle ilgili açtı ağzını yumdu gözünü…

“Protokolde, sendikalaşmaya, sendikal örgütlenmeye yönelik büyük bir saldırı var. Örgütlü toplumu, çalışanların en temel örgütlerini yok etmek istiyorlar” diyen Akansoy, bunun adını sendika düşmanlığı olarak koydu.

Akansoy, “Öngörülen model ile Kıbrıslı Türklerin kurumsal yapısının ortadan kaldırılması söz konusudur. Özelleştirmeler, İlahiyat Anadolu Lisesi projesi, sendika düşmanlığı peşi sıra Kıbrıslı Türklerin toplumsal varlığına dönük bir tavırdır. Saldırı büyüktür, demek ki kavga büyük olacak” dedi.

Akansoy, Fuat Oktay’ın koordinatör olarak atanması ile ilgili de, “Geçmişte siyasiler arası ilişki kuruluyordu ve doğru olan da budur. Buradaki bir siyasinin muhatabı Türkiye’de bir seçilmiş olmalı. Bunun önemi ise seçilmiş bir şahsiyet üzerinden temsiliyet olmasının gerekliliğidir. Fuat Oktay bey seçilmiş, siyasi bir şahıs değil. Koordinasyon yapısı denkliği bozan bir ilişkidir. Sanki Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı sistemi altında bir Kıbrıs modeli öngörüldü. Bu iş tamam değil” dedi.

“SORUMLULUK ALMIŞTIK…”
HABERCİ: CTP’nin bir hükümet deneyimi daha oldu. İlk kez bir 4’lü koalisyon… En baştan bu hükümete girmek yanlış mıydı?
AKANSOY: O günkü koşulları bir düşünmek lazım. O gün hatırlarsanız seçim sonrası dönemde hiçbir siyasi parti UBP ile hükümet kurmayacağını açıkladı ve ülkede bir siyasi kriz vardı. Top geldi CTP’nin önünde durdu. CTP elbette bu sorumluluğu üstlenmek zorundaydı. Bu halka karşı bir sorumluluktu. Zor olacağını biliyorduk. 4’lü koalisyonun riskli olacağını biliyorduk. Yönetilmesinin belli sıkıntılar içereceğini de biliyorduk. Bu konuyla ilgili arkadaşlarımızı dikkatli olunması gerektiği yönünde epey bir uyardığımızı düşünüyorum. Gelişen süre zarfında siyasi partilerin ellerinden gelen gayreti göstermeye çalıştıklarını düşünüyorum. Yani hükümete karşı sorumlu davrandılar. Fakat son dönemde özellikle Halkın Partisi’nin farklı suni gerekçeler yaratarak hükümete dönük eleştiriler yapmasıyla birlikte işte çalışamama, kaynak sorunları, eleştirilme gibi anlamsız değerlendirmeler üzerine gerilim arttı.

HP, TRİBÜNLERE OYNADI
HABERCİ: Sayın Kudret Özersay’ın çıkışı ve koalisyonun “şaibe” ile sona ermesi, sizce CTP’yi güven kaybedecek bir pozisyona soktu mu?
AKANSOY: CTP için yolsuzluklardan arınmış bir sosyal düzenin tesisi oldukça önemlidir. Ancak bunu ayakları yere basar bir şekilde ortaya koymak, bizim için her dönem önemli oldu. Bunu popülist bir söyleme dönüştürüp, topluma, biz geliyoruz tüm yolsuzluklardan anında hesap soracağız gibi, yasal düzeni göz ardı eden güçler ayrılığını ülkedeki polis makamının, savcılık makamının, yargı makamının içinde bulunduğu sıkıntıları ve ilişkilerini göz ardı eden bir bakışla yaklaşamazdık. Halkın Partisi’nin yaptığıyla CTP’nin tavrı arasında çok belirgin fark vardır. HP tribünlere oynadı ve bir algı yarattı. CTP, hükümette bulunduğu dönemlerde hiçbir dosyayı savcılığa iletmedi mi zannediliyor? Çok iletildi. Yaratılan algıda şöyle bir temel hata olduğunu düşünüyorum. Sanki yeni hükümet sadece bir hükümet değil, dünyayı yeniden keşfedecek bir ekipti gibi bir yanılgı oluşturuldu. Bunun yaratılmasına hükümet partileri de neden oldu. Halbuki bizim CTP olarak, 1983’ten bugüne kadar hatta çok güçlü siyasi pratiklerimiz ve deneyimlerimiz vardır. O deneyimler içerisinde de yolsuzluklardan hesap sorma, toplumsal dönüşüm projeleri yada sosyal politikaları her zaman gündeme geldi. Bunların bir kısmı yapıldı bir kısmı yapılamadı. Şimdi tam da bu noktada neden yapılamadığı neden rejimin bazı noktalarda siyasetin daha fazla hesap soran, daha adil daha eşit daha hesap verilebilir bir düzen tesisini engellediği ele alınmadı, tüm sosyal süreçler kişilere indirgendi. Ders iyice çalışılmadı. Oysa siyasette her şey geçmişten devreder ve çevresel ve sosyal faktörler bireyin gücünü doğrudan etkiler.

HABERCİ: Şimdi vekil olarak değil ama CTP kökenli bir kişi olarak sormak istiyorum size… Zaten adı yolsuzluklara karışan birileri ile hükümet kurmak size doğru geliyor muydu?
AKANSOY: Ben sol siyasi partinin hiçbir zaman her ne olursa olsun hükümete gelelim görüşüyle hareket etmemesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü sol siyasi hareket öncelikle çok somut hedefler ortaya koyar. Bu somut hedeflerin yaşadığı ülkeyle doğrudan bir ilintisi olması, ve belirli bir vadede geçekleşebilir olması gerekir. Şimdi Cumhuriyetçi Türk Partisi bugüne dek çok değişik koalisyonlar içinde bulunmak durumunda kaldı. Elbette topluma dönük siyaset yaptığımız için toplumdan bizlerin çok haklı olarak hükümete gelme beklentisi oluşuyor. Ve sol siyasiler de, CTP de bunu yönetmeye mecbur kalıyor ve görev almak, sorumluluk almak durumunda kalıyor. Bu anlaşılır bir durum ancak bu siyahla beyaz gibi bir şey değildir. Yönetmek lazım bunu. Çok yöne hitap eden stratejik planlama lazım.

Bazen siyasette isteseniz de istemesiniz de top gelir sizin de önünüzde durur. Aynen 7 Ocak sonrası gelip bizim önümüzde durduğu gibi.. 7 Ocak öncesi ve sonrası olarak ele alınması lazım ve değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum, bu sürecin… Geçmişten ders çıkartmazsanız eğer geçmişte yaşadığınız deneyimleri önemsemezseniz eğer, yeni hatalar gelip sizi bulur ve ayağınız bunlara takılır. Dolayısıyla CTP’nin olası pratik hatalarına rağmen hükümet süreçlerinde topluma hiçbir zaman ihanet etmemiştir. Hata yapmış olabilir. Bu hatalar bireysel de olabilir partisel de olabilir.

“CTP, BİRKAÇ Kİ KİŞİNİN MALI DEĞİL…”
HABERCİ: “CTP aslında muhalefeti daha iyi becerir, hükümeti beceremez”diyenlere katılıyor musunuz? Aslında muhalefette daha mı iyisiniz?
AKANSOY: Katılmıyorum pek Sevgili Gizem. Şöyle ki, CTP hem yönetme konusunda hem de muhalefet konusunda belli kapasitesi olan bir partidir. Bu kapasiteler kadroların kendilerini geliştirmesiyle, geçmişten alınan derslerden iyi sonuçlar çıkarılmasıyla, parti geleneklerine bağlı kalınmasıyla, daha kolektif çalışılmasıyla, topluma açık siyaset üretilmesiyle, kolektif ve koordineli çalışma yapılabilmesi ile, ve bunların yönetilmesi ile ileriye taşınabilir. Geliştirilebilir veya zayıflayabilir. Dolayısıyla CTP güçlü muhalefet yaptığı için yönetime geldiğinde kendisinden olan beklenti yukarıya çıkıyor. Bunu yönetmediğinizde, halka hazırladığınız programı anlatmadığınız durumda da beklenti her şeyi yapacak noktasına verilip, her şey birbirinin içine giriyor.

Yönetsel anlamda kişisel sıkıntılar da olabilir, hatalar da olabilir. Bunu da ben kişi olarak her zaman korkmadan kabul etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü CTP halkın ilkeli partisidir. Hem halkındır hem de ilkelidir. İlkesiz değildir. İlkeleri esastır her şeyin önündedir ancak halka bütünleşmeden hareket etmeyecek kadara da ne yaptığını bilir. CTP bir iki kişinin kendine mal edebileceği bir parti değil. Halkın, ilkeli partisi olmama durumuna itildiği noktada zayıflar. O yüzden biz hep bunu bilir, bunu söyleriz.

“DAHA DAHA DİK DURMALI”
HABERCİ: Ülkede “sol bitti söylemleri… Kıbrıs’ta “gerçek sol yoktur vardır” tartışmaları… CTP’nin sol felsefesi de tartışılıyor? Siz kendinizi siyaseten nasıl tanımlıyorsunuz; gerçekten sol bir partiye ait hissediyor musunuz?
AKANSOY: Ben sosyalistim elbette, sol düşünceye ve felsefeye inanıyorum. Şu anda dünyada büyük sorunlar var. Milliyetçilik ve popülizm ciddi anlamda yükseliştedir. Tek adamcılık, otokrasi, biliyorsunuz dünyanın dört bir tarafında mevcut. Siyaset yani halkın kendi geleceğini belirleme hakkını, katılım hakkı öldürülmeye, teknokrasi yani uzmanlaşma yükseltilmeye, demokrasi zayıflatılmaya çalışılıyor. Ve siyasi modelleri de tek adamcılık üzerine kurgulamaya çalışan çok insanlar var. Biz siyasetin herkes tarafından yapılması gerektiğini düşünen, topluma yayılması gerektiğini düşünen insanlarız. Böyle olmalıyız.

Bizde de tek adamcılık hayali kuranlar var. Başbakan, Başkanlık sisteminden bahsediyor. Belediye Başkanları Başkanlık sistemi gibi çalışıyor. Oralarda hersey tamam mı? Bir baksınlar bakalım. Tam tersi örnekler var. Toplumun aklını daha fazla karıştırmaya gerek yok, Başkanlık sistemi demek örneğin Ersin beyin 5 yıl kesintisiz iktidarı demek, muhalefetin etkisinin azaltılması demektir. Üstelik kültürel alt yapısı olmayan bir Başkanlık modelinin ciddi sosyal gerilimler doğuracağını unutmamalıyız. Bu da önümüzde duran Bir konu ki çok dikkatli olacağız.

BAŞKANLIK SİSTEMİNİ TARTIŞAN, TARTIŞSIN
HABERCİ: CTP’nin bu konuda görüşü nedir?
AKANSOY: CTP Parti meclisi kararı vardır. Başkanlık sistemini kabul etmediğimize dair. Kimileri tartışmak istiyor, tartışsın tabii. Ama toplumu, kim isterse olsun bir kişinin iki dudağına mahkûm edecek bir modeli kabul etmeyiz.

HABERCİ: CTP ve sol mücadelede kalmıştık…
AKANSOY: Evet…dolayısıyla sol hareket tarihte çok krizler yaşadı ve sonuçta ayağa kalktı. Yani sol düşünce bitmez. Sol düşünce mücadelesini sürdürür. Siyasi partiler dönemsel olarak farklı söylemler geliştirebilirler. Bunu yaparken gerek yöneticilerin bunu tercih etmesinden, gerekse dönemin koşulları bağlamında bunu yaparlar.

Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin siyasetine baktığımızda sosyal politikalardan geri adım atmamış olması, kamu yararını önde tutuyor olması ve Kıbrıs’ta federasyon tezinin partide mevcut olması, Kıbrıslı Türklerin toplumsal varlığının değerinin idraki içinde olmuş olması önemlidir. Bunları önemli buluyorum. Daha güçlü bir duruş, siyaseten etkili, dik bir duruş sergilemesi gerekir mi CTP, diye soracak olursanız. Bence evet. Daha dik bir duruş sergilenmesi, tezlerini daha açık, ortaya koyması gerekir. CTP’nin savunduğu tezlerde bir gerileme olduğunu düşünememekle birlikte bu tezlerin toplumla paylaşılması ve günlük bir siyasete daha etkin bir şekilde sunulması konusunda, daha etkili, dik ve daha güçlü bir siyaseti öne çıkarması gerektiğini düşünüyorum. Toplumun buna ihtiyacı var ve bu duruşun toplumsal karşılığı çok yüksektir. Çatışmadan, sekter ve dogmatik tavırlardan asla bahsetmiyorum, tam tersi siyaset üretmekten ve bunu topluma sarsılmadan, cesaretle aktarmaktan bahsediyorum.

“DİNAMİK, SİYASET ÜRETEN BİR CTP İSTİYORUM…”
HABERCİ: Sadece Kıbrıs’ta çözüm istemek, barış için mücadele etmek ve bu tezleri savunmak yeterli midir hala “sol felsefedeyiz” demeye?
AKANSOY: Kendi başına yeterli değil ama belirleyicidir… Yaşadığımız koşullarda insanların daha daha refah yaşayabilmesi için öncelikle yani dar gelirlinin, orta gelirlinin, emekçinin, üretenin, çalışanın, devlet denetimiyle ve sosyal politikalar çerçevesinde yaşam standartlarının yükseltilmesi CTP’nin temel hedefleri arasındadır. Özgürlük, adalet ve eşitlik siyasetinin pratikte üretilmesi de öyle. Ezilenin yanındadır CTP. Bu siyasetinin federasyon mücadelesinden ayırması ve içe kapanması, bizi rejimin tam da istediği noktaya çeker. Biz bu düzenin ancak ve ancak bir federasyon üzerinden gerçek anlamına kavuşabileceğini biliyoruz. Yani ne federasyon mücadelesini ne de haklar ve özgürlükler mücadelesinin günlük pratiğini bir diğerinin önüne koyarız. İkisi de toplumsal varoluş açısından esastır.

Ancak koşullara bağlı olarak, daha geniş bir cephede de mücadele etmesini bilir. Bugünün sorunu toplumsal ise ve eğer toplumsal bir dayanışmaya ihtiyaç varsa, ittifak kurmaktan, diyalog içine girmekten demokrasi ve kendi kendini yönetme, yetme adına tüm kesimlerle işbirliğine girmekten korkmaz. Bunu yaptık da. Tarihimizde çok örnek var bizim. Sivilleşme ve demokratikleşme de CTP’nin için oldukça önemlidir. Bugün ülkede sadece polisin sivile bağlanması bağlanmaması meselesinin ötesinde, toplumun kendi kendini kurumsal anlamda yönetmesinde ciddi anlamda gerilemeler vardır.

Toplumun ekonomik olarak kendine yetmesi ile kendini yönetmesi birbirinden ayrılamayacak iki entegre siyasi yaklaşımdır. Bu ikisini birbirinizden ayırdığınız anda, indirgemeciliğe kapılır ve dar alanda, statükonun izin verdiği alanlarda siyaset yaparsınız. Oysa aslolan statükoyu kırmaktır.

CTP isterse bunun önüne geçebilir… Bunu yaparken de belirttiğim gibi kaçamakça değil açıkça sorunları ortaya koymak, medeni bir şekilde ilgili tüm taraflarla bunu gündem yapmak ve konuşmak gerekiyor. Bizim kitabımızda dar siyasi anlayışlarla, popülist davranışlar olamaz.

Çalışanlar açısından olduğu kadar, toplumsal demokratik düzen için de özelde sendikalaşma çok önemli bir konudur. Bu konuda adım atılmaya çalışıldı ancak iyi yönetilmediği için günün sonunda sonuç alınamadı.

Hastaya doğru teşhis koymak ve doğru reçeteyi vermek, cesaretli adımlar atmak lazım. Şimdi hastanın hastalığıyla ilgili doğru teşhisi koyuyor muyuz? Bunda endişelerim var. Yani belli reçeteler veriliyor ama o reçetelerin hastaya iyi geleceği anlamına gelmiyor her zaman. Ben hayatın her alanında kamu yararını önde tutan ve çok yönlü dinamik siyaset üreten bir CTP istiyorum. İstiyorum ve bunu yaratmamız lazım, diyorum. Bunun için daha çok çalışmamız lazım.

“MECLİS KIBRIS SORUNUNUNDAN KOPUK”
HABERCİ: Sayın Mustafa Akıncı’nın cumhurbaşkanlığı sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? Meclisle kopukluk var mı? Partinizin Milletvekili Sayın Özdil Nami de uzun süre müzakereciliğini yaptı…
AKANSOY: Cumhurbaşkanının Meclisle olan ilişkilerini kopuk bulmuyorum. Meclisin Kıbrıs sorunuyla olan ilişkilerinin kopuk olduğunu düşünüyorum. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı yaptığı tüm görüşmelerin gizli tutanağını gönderiyor. Fakat milletvekilleri 1-2 kişi dışında oturup da bunları incelemiyor. Tartışmıyor. Genel geçer popülist söylemlerle Kıbrıs sorununu götürmeye çalışıyoruz mecliste. Genel duruş olarak baktığımızda Sayın Cumhurbaşkanının ortaya koyduğu siyasettin başarısız olduğunu söyleyemem. Daha başarılı şeyler de yapılabilir miydi? Evet yapılabilirdi. Kıbrıs Türk halkının çıkarlarını müzakere masasında iyi şekilde temsil ettiğini okuyorum, görüyorum. Türkiye ile daha iyi ilişkiler içerisinde olunması gerektiğine dair düşüncelerim vardır. Elbette çeşitli zamanlarda Kıbrıs Türk siyasilerinin Türkiye’deki hakim siyasetle ters düştüğü de olabilir. Bunlar da normaldir. Yönetilmesi gerekir.

“İTİRAZIM TÜRKİYE’NİN TAVRINA”
Benim temel itirazım özellikle Türkiye’nin Kıbrıs sorunuyla ilgili kamuoyu üzerinden farklılık beyanı veya herhangi bir tartışma yapmasıdır. Özellikle son günlerde yine Sayın Çavuşoğlu’nun farklı açıklamaları var.. “Müzakereler şöyle olmalıdır, böyle olmalıdır” diye açıklamalar yapıyor kendisi. Bunlarla Kıbrıslı Türk toplumunun zayıflatıldığını, müzakere masasında bizi etkisizleştirdiğini, Kıbrıs Rum tarafınının tek otorite olarak yüzünü, bizi aşarak Türkiye’ye döndürmesini sağladığını görüyoruz. Görüntü bence güzel değil. Verimli, olması gereken bir görüntü değil. Bir yandan Sayın Cumhurbaşkanı girişim yapacak, bir yandan Sayın Çavuşoğlu bazı açıklamalar yapacak… bu şekilde bir siyaset yürütülemez. Sayın Kudret Özersay başka makamdan söylüyor şarkıyı. Bu konuda sadece Sayın Akıncı’nın hassasiyet göstermesi yeterli değil. Haksızlık yapılmaması gerekir.

“KOORDİNATÖR İŞİ DOĞRU OLMADI…”
HABERCİ: Gelelim mali protokole… Eğitimle ilgili mutabakata ve Fuat Oktay’ın koordinatör olarak tanınmasına…

AKANSOY: Türkiye’de biliyorsunuz eski sistem değişti. Ve o sisteme bağlı olarak yeni bir yapılanmaya gidildi. Ancak geçmişte siyasiler arası ilişki kuruluyordu ve doğru olanda budur. Yani buradaki bir siyasinin muhatabı yani bir seçilmişin muhatabı Türkiye’de bir seçilmiş olurdu. Yani ne olurdu, devlet işlerinden de sorumlu başbakan yardımcısı gibi bir bakanlık müessesesi olurdu. Bunun önemi seçilmiş bir şahsiyet üzerinden temsiliyet, bu tarafta da seçilmiş biri tarafından temsiliyet söz konusuydu. Şimdi burada Fuat Bey bir siyasetçi, seçilmiş bir kişi değil. Dolayısıyla aslında sistem tamamen farklılaştı ve bunun nasıl açıklanabileceği de muamma. Yani doğrusu ben bir siyasiye bunun verilmesini tercih ederdim. Koordinasyon yapısı o denkliği bozan bir ilişkidir. Sanki Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı sistemi altında bir Kıbrıs modeli öngörüldü. Alt yönetim mantığının cisimleşmiş hali. Bu tamam değil.

“ÇALIŞAN HAKLARINA YÖNELİK CİDDİ GASPLAR VAR”
Mali protokolde çalışanların haklarına yönelik çok ciddi saldırılar var. Kısıtlamalar var. Engeller var.

Bu protokol ile göç yasası ile işe girenleri köle kabul edip, bu statüdüdeki insanlarımıza yönelik kısmi iyileştirmelere karşı çok ağır düzenlemeler var.

Yine Protokolda, Sendikalaşmaya, sendikal örgütlenmeye yönelik büyük bir saldırı var. Örgütlü toplumu, çalışanların en temel örgütlerini yok etmek istiyorlar. Yapılmak istenen, Toplu İş Sözleşmesi düzenini yok ederek, Sendikaların gücünü zayıflatmak, yok etmektir. Sendika düşmanlığıdır bunun adı ! Demokrasi düşmanlığıdır ! Çok açık yazıyorum. Biz bu aklı biliyoruz. Neoliberal akıldır bu, ekonomik indirgemeci akıl. Bu toplumsal barışı, çalışma barışını, sosyal diyaloğu tamamen ortadan kaldırır. Bu ülkede ekonomik ve sosyal düzeni Neoliberal reçetelerle kurmaya çalışanların yeni projesi ile karşı karşıyayız. Bu durum bizim toplumsal varlığımızla doğrudan bağlantılı bir konudur.

Öngörülen model ile Kıbrıslı Türklerin kurumsal yapısının ortadan kaldırılması söz konusudur. Özelleştirmeler, İlahiyat Anadolu Lisesi projesi, sendika düşmanlığı peşi sıra Kıbrıslı Türklerin toplumsal varlığına dönük bir tavırdır.

“BÜYÜK KAVGA ÇIKACAK”
HABERCİ: Genel grev kapıda… Kavga için yeterli mi?
AKANSOY: Madem ki saldırı büyüktür, demek ki kavga büyük olacak !

En temel insan hakkı olan toplu iş sözleşmesi düzeni, bu Protokol ile yok ediliyor. Çalışanların kazanışmış tüm hakları çok ciddi tehlike altına sokulmuş bulunuyor. İşverene yeni iş sözleşmesi yapmama hakkı tanırken, çalışanın eski toplu iş sözleşmesindeki kazanılmış haklarını geçersiz kılıyor. Asla kabul edilebilir değil.

Göç yasasıyla oluşan büyük yara bir şekilde bugüne kadarki hükümetlerle iyi kötü bazı haklar verilerek düzeltilmeye çalışılıyor idi. Bu düzeltme girişimi ortadan kaldırıyor. Yani siz göç yasasıyla giriyorsanız öyle kalın. Ömür boyu ve bu yasayla devam edin diyor… Yine özelleştirmeler var. Burada muğlak unsurlar olduğunu düşünmekteyim. Örneğin bu elektrik konusuyla ilgili protokoldeki ifade fonksiyonlarına ayrılması virgül ve muhasebe sisteminin ayrıştırılması nokta. Yani burada bizim itiraz ettiğimiz temel bir unsur olan ve elektrikte özelleştirmenin başlangıç noktasını oluşturacak olan fonksiyonlarına ayrılması konusu protokolde ifade edilmiştir. Bunu kimse farklı ifade etmeye kalkmasın. Metin ortadadır. Elektrikte zor bir dönem bizi bekliyor. Bunun dışında dediğim gibi toplu iş sözleşmesi, grev ve referandum yasası iş yasasında değişiklikler ön görülüyor. Bunların yapılıp meclise gönderilmesini hedefliyor yeni protokol. Bunları bizim kabul etmemiz asla mümkün değil. Bazı alt alanlarda kamu özel iş birliği modeli örneğin telefon telekomünikasyon ve limanlarda bu söz konusuydu. Bunun tabi böyle genel geçer ifadeyle kamu özel ortaklığı demek önemli değil. Önemli olan içeriğidir. Önemli olan kamunun gücü nerede olacak? Kamu bu süreçte pozisyonunu nerede alacak? Halk nasıl korunacak ? İstikrarlı, kaliteli, sürekli ve ucuz hizmet nasıl kurgulanacak? Özel bu yapıda nasıl bir rol alacak ve bunun süresi ne olacak? Çok ciddi sıkı mali tedbirler de var protokolde. Felaket tellalcılığı yapmak istemiyorum ama.

Dünyada hiçbir reform paketi toplumlar tarafından benimsenmeden hayata geçmedi. Bu kadar açık ve net… Yani istedikleri kadar üst merciler, üst akıllar otursunlar ve protokol paketleri hazırlasınlar ve topluma bunu dayatsınlar. Toplum kendi özelinde bunu benimsemezse hayata geçirmez ve direnir. Ve bu direnme de meşru, haklı bir direnmedir.

“HÜKÜMET DAĞINIK GİDİYOR”
HABERCİ: İki aylık hükümet sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKANSOY: Halkın Partisi tabanının genel gidişattan çok memnun olmadığını görüyorum. Beklediklerini bulamadılar. Parti Başkanlarının maceraperest siyasetinin kurbanı oldular. İkincisi beklediğimden daha verimsiz gidiyor yeni hükümet. Ben yine UBP’nin hükümet etme kapasitesi iyi kötü olan bir parti olduğunu düşünürdüm. Ama buna rağmen şu ana kadarki çalışmalarına baktığımızda bunun çok dengesiz gittiğini görmekteyim. Özellikle Maliye Bakanının yaptığı kahramanlıkların diğer Bakanlar tarafından redddedilmesi yada farklı değerlendirilmesi gibi örneklerle karşılaştık. Bu asgari ücret konusunda oldu mesela. Yine para hazır bu hafta geliyor gibi açıklamalarla yapılan değerlendirmeler var. Dolayısıyla gidişatın dağınık olduğunu düşünüyorum.

“KİTABİ LAFLARLA KERVAN YÜRÜMEZ”
HABERCİ: “Çok gitmez” diyor musunuz bu hükümet?
AKANSOY: Beklemek lazım. Mali protokolü imzaladılar. Süreci kötü yönettiler ve halkı kavgaya davet ettiler. Teknik olarak bile bakıldığında, bu Protokolün 2019 içinde yüzde on’u ancak hayata geçer. Aralık sonuna kadar yapma taahhütleri var. Kasımda bütçe başlar, Meclis ise 1 Ekim’de açılır. Mümkün değil.

Önlerinde yapacak çok işler vardı. Piyasaya biraz para akacak. Dolayısıyla bunun yaratacağı bir süreç yaşanacak. Ben hükümetin ömrünün Cumhurbaşkanı seçimlerinden sonra daha rahat değerlendirebileceğimi düşünüyorum. En azından cumhurbaşkanlığı seçimine kadar bu hükümetin gideceğini ön görmekteyim. Yani ondan sonraki süreç iki parti arasında uyuma bağlıdır ve halkın beklentilerini karşılayıp karşılayamayacaklarına bağlıdır. Çünkü mesele sadece protokolü imzalamak değil bunun halkı zora sokmadan, kazanım olarak ne kadar sürede döneceğini kestirmekle de ilgili bir şeydir. Yani siz bir metni imzalarsınız. Çalışanlara haklarından, toplu iş sözleşmelerinden falan bahsedersiniz, e tamam da bu tür hak kısıtlayıcılıkları önlemler bir defa hem kabul edilemezdir, büyük tepki doğuracaktır… Dolayısıyla da böyle neoliberal kitabi laflarla bu ülkede kervan yürümez.

KIBRIS RAPORUNDA ÖNEMLİ AÇILIM
HABERCİ: Son olarak Doğu Akdeniz’deki sondaj süreciyle ilgili ne söylemek istersiniz?
AKANSOY: BM genel sekreterinin 6 ayda 1 yayınladığı Kıbrıs raporunun taslağı yayınlandı. Ardından da BM Güvenlik Konseyi kararına dönüştü. Özellikle BM’de Güvenlik Konseyi üyeleri arasında tartışmalar başladı. UNFICYP konusu başta olmak üzere. Özellikle Güneyde de ciddi ciddi tartışmalar mevcut. Çünkü Kıbrıs Rum tarafı, Raporda Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hamlelerinin ağır bir şekilde eleştirilmesini bekliyordu. Bunun olmamış olması Güneyde ciddi bir tepkiye yol açtı. Ama bunun ötesinde daha önemli bir nokta şudur.

Genel Sekreter raporunun 55. maddesinde bir açılım yapıyor. Ve bu maddede toplumların daha yakın ilişki içerisinde olması gerektiğini, yerel ve uluslararası aktörlerin Kuzey Kıbrıs’ın içinde bulunduğu durumu dikkate alarak ve tanınma fobisine düşmeden ilişki kurması gerektiğini söylüyor. Çünkü zaten Kıbrıs’ta mesele Birleşmiş Milletler ’in Kıbrıs politikası çerçevesinde devam etmektedir, diyor. Yani iki bölgeli iki toplumlu, siyasi eşitliğine dayalı, tek egemenlikli bir federal çözüm kapsamına gönderme yapıyor. Bu çerçevede hareket edilmektedir diyor. Bu konuda bir endişeniz olmasın ey uluslararası cami diyor ama siz bir tanınma fobisi içine girmeyin. Ve girmeyerek Kıbrıslı Türklerle, Kıbrıslı Türk kurumlarla ilişki içerisine girin ve çalışın diyor. Şimdi bakın bu çok önemli bir açılımdır. Altını çizmekte fayda vardır. Dolayısıyla bunu çok önemli buluyorum. Bunun Kuzeyde tartışılmadığını görüyorum. Birleşmiş Milletlerin Güvenlik Konseyi kararında ise, yeni çalışma mekanizmaları kurulmasına işaret edilmiş olması anlamlıdır.

Benzer Haberler