Çarpıcı yorum: ‘Kıbrıs Türk siyaseti gelecek nesilleri düşünerek elini taşın altına koyma anlayışına sahip değil’

 Birikim Özgür

Eski Maliye Bakanı Birikim Özgür, Haber Kıbrıs’taki köşe yazısında sert eleştiriler yaptı. Kıbrıslı Türk siyasetçileri reform yapmamakla eleştiren Özgür’ün yazısı şöyle;

Dar gelirli yurttaşlarımızın cebini, piyasaları ve kamu maliyesini derinden etkileyen bir krizin tam göbeğindeyiz.

Bu krizi tetikleyen dış faktörler olurken ödemekte olduğumuz faturayı şişiren ana faktör ise uzun yıllardır yapısal reformların ötelenmiş olmasıdır.

Dolayısı ile 5-6 aylık bir hükümetin performansını ucuz zam popülizmi yaparak değil nesnel koşulları göz önünde bulundurarak değerlendirmek ve gelecek odaklı bir yaklaşımla meseleleri ele almak durumundayız.

Yılın ilk yarısında hükümet elinden geldiğince enflasyonu dizginlemeye çalıştı.

İthal ürünlerin vergisi düşürüldü, akaryakıta yapılması gereken zamlar ötelendi, sütteki artış baskılandı, kira stopaj vergisi azaltıldı, kredi borçlarının yapılandırılmasında birtakım kolaylıklar sağlandı.

Yılın ikinci yarısında da hükümet halkı düşünerek bütçe açığını kapatmak için akaryakıttaki FİF’i yeniden düzenlemeyi tercih etmedi.

Gelinen aşamada kriz adeta bir kurşun gibi delip geçti ve kan akmaya devam ediyor.

Yüzlerce insanın aylık taksitleri maaşlarını aştı.

Hükümetin pansuman niteliğinde ilave tedbirler alması gerekiyor.

Borç taksitlerinin gelirin yüzde 70’sini aşmayacak şekilde yeniden vadelendirilmesi için bir şeyler yapılmalı.

Emlak ve araba satışları tamamen durdu.

Piyasaya acil para girmesi gerekiyor.

Bu yıl Türkiye’nin altyapı yatırımları için sunduğu hibe miktarı 467 milyon TL.

Bunun en fazla yüzde 20’si realize oldu.

Türkiye yetkilileri ile birlikte bir yöntem geliştirip geçici bir dönem için farklı bir uygulamaya gidilmesi halinde piyasaya kamu yatırımları eliyle 350 milyon TL gibi ciddi bir kaynak arz edilebilir.

Bütçe açığı elbette bir diğer ciddi sorun…

Eğer FİF yeniden düzenlenmeyecekse 2019 öncesinde yapılabilecek ilk akla gelen şey reform destek ödeneğidir.

2018 yılında bu kalemden erişilebilecek toplam miktar 960 milyon TL’dir yani bütçe açığının 3 katından fazladır.

Bu kaynağa erişmenin tek metodu ise reform yapmaktır.

Hükümetin zamana oynama, reformlara olası karşı çıkışlardan ürkerek elini korkak alıştırma lüksü yok.

Kısa vadede reform iradesi netleşmezse ekonomik kriz çok büyük bir siyasi krizi tetikleyecek.

En azından Meclise sevk edilmiş yapısal düzenleme niteliğindeki düzenlemelerin tümünün tatil döneminde komitelerde görüşülmesini sağlayarak dörtlü koalisyon bu anlamda rüştünü ispatlamak durumunda.

Ana faktör konusunda kafalar artık netleşmeli.

2009 yılındaki büyük bütçe açığının ardından halkımız bu ülkeden göç etmesin, üretken sektörlerde çalışarak var olabilsin diye yeni bir yola girildi.

Bu yolun özetle iki bacağı mali disiplin ve yapısal reformlardır.

Zaten Türkiye ile mali yardım ilişkimizde 3 yıllık program uygulamasına geçişin de ana fikri Kıbrıs Türk siyasetinin popülizmden arınıp bu yola baş koymasıydı.

Fakat 2009-2018 döneminde tek bir reforma dahi imza atılmadı.

Mali disiplin bacağında ise zaman zaman popülist yönelimlerle harcamaları artırıcı uygulamalar gündeme getirilse de genelde performansımız iyi oldu.

Bunun meyvelerini 2016-2018 döneminde UBP-DP hükümeti bozuk para gibi harcadı ve iç borç ödemesi yapabileceğimiz bir aşamaya gelindiği halde bu yapılmadı.

Mali disiplin reformlarla desteklenmediği için ilk gelen krizle bu kumdan kale de yıkıldı ve tekrardan bütçe açığı dönemine girildi.

Kıbrıs Türk siyaseti gelecek nesilleri düşünerek elini taşın altına koyma anlayışına sahip değil.

Geçmişte Türkiye’nin uyguladığı yanlış mali yardım politikası maalesef bizi hasta etti.

Bu yıl da bütçe açığımıza 100 milyon TL’lik bir katkı öngörüldüğü halde bütçe açığı 300 milyon TL’lere ulaştı.

Burada ana mesele elimizi taşın altına koymayı öğrenmemizdir.

Ben bu fikri hep savundum.

Çoğu zaman da anlaşılamadım.

Geçmişte de bugün de tek derdim avuç açmadan kendi sorunlarımızla baş edebilmemizdir.

Örneğin su konusunda da kavga bu hastalığımızdan kaynaklanmıştı.

Altyapı yatırımlarını alıştığımız gibi cazgırlıkla Türkiye’ye yaptırmaya çalışanlarla onurlu bir toplum olmayı savunanlar arasındaki bir çatışması idi yaşananlar.

Neticede onurumuzla, KKTC’de yapılacak ihale ile bu yatırımların gerçekleşeceği bir zemin yaratmayı başarmıştık ancak aradan geçen 3 yılda yine taş üstüne taş koymadığımız için geçtiğimiz haftalarda DSİ Ankara’da ihaleye çıkarak Güzelyurt ve Lefke’deki altyapı projelendirme çalışmasını bir firmaya verdi.

Tüm diğer reformlarla ilgili de bizim yönetebileceğimiz koşullarda yapısal düzenlemelerimizi hızla hayata geçirmemiz gerekiyor ki kamu ticaretten çekilerek düzenleme ve denetleme fonksiyonlarını geliştirsin, halk çağdaş anlamda kaliteli hizmetlere kavuşsun.

Bu ana felsefe henüz yeterince kavranmış ve uygulamalara yansıtılmış değil.

Zararı gören ise maalesef halk oluyor.

Kriz ortamlarında her kafadan bir ses çıkar ve yapılması gereken esas işler kaos ortamında arka planda kalabilir.

Hükümetin tek çıkış yolu ürettiğinden fazla tüketen bu yapıyı elleyeceğine dair ekonomi çevrelerine net mesajlar vermektir.

Ancak bu sayede zam popülizmi ile başa çıkılabilir.

Beklentiler şu anda oldukça negatif.

Bunu pozitife döndürmek için hükümetin somut bir program açıklaması lazım.

Bu programın reel sektörün ekonomi içindeki payını nasıl artıracağı net bir biçimde ortaya konmalı.

Ve tabi ki bu program kapsamındaki yapısal düzenlemeler hayata geçirilirken sosyal yaralara da sebebiyet vermemek adına mutlaka dış finansmana ihtiyaç duyulacaktır.

Dolayısı ile hem altyapı yatırımlarımızın artarak devam etmesi hem reel sektörümüzün çeşitli teşvik, hibe ve kredi faiz destek programlarıyla desteklenmesi hem de kamumuzun etkinliğini ve verimliliğini artırabilmemiz için bize teknik ve mali destek sunan tek ülke konumundaki Türkiye ile birlikte çalışmak, bu programı Türkiye ile birlikte kotarmak şarttır.

Başka bir çare vardır diyenler aklını yitirmiştir, irrasyoneldir, romantiktir veya eski siyaset doğrultusunda Türkiye’ye saldırarak daha fazla kaynak temin edebileceklerini zannetmektedir.

Böyle bir durum bana göre Kıbrıs sorununun çözümünden sonra dahi hiçbir şekilde söz konusu olamayacaktır.

Dünyada hayat şartları gittikçe zorlaşıyor.

Bizi kimse bizden fazla düşünmez.

Ne yaparsak biz, Kıbrıs Türk halkı, kendimize yaparız.

Benim hayalim, gerek Dünya Bankasının ürettiği raporlardan gerekse Türkiye ile imzalanan protokollerden azami düzeyde yararlanabilecek, ilerlemeye koşut sürmeyecek toplum kesimleriyle de kafa kafaya vererek kendi ideal sentezlerimizle sistemimizi düzlüğe çıkarmamıza odaklanacak bir siyasetin artık bu ülkede ete kemiğe bürünmesidir.

Benzer Haberler