Adada akan kanın durması için gerçekleştirilen Mutlu Barış Harekâtı ile ilgili Rum çocukların çizdiği resimler, Rum eğitim sisteminin ırkçı, faşist ve barış kültüründen uzak anlayışını gözler önüne serdi.
Düşmanlık empoze ediliyor… Rum çocukların 20 Temmuz’u tasvir eden resimlerinde adaya barışı getiren Türk askeri tanklarla insanları ezen, Türk uçakları ise şehirleri bombalayan şekilde işleniyor. Rum eğitim sisteminde küçücük çocukların zihnine barış değil, savaş ve düşmanlık empoze ediliyor.
“Tarihi çarpıtma”… Milli Eğitim Bakanlığı’ndan KIBRIS’a yapılan açıklamada, “Küçücük çocukların zihinlerinde oluşturulan ırkçı, faşist, barış kültüründen uzak anlayışın açıkça görüldüğü söz konusu resimler, karşımızdaki zihniyeti ortaya koyuyor.” denilerek, tarihi çarpıtmanın devletlere huzur ve refah getirmediği vurgulandı.
Emine Gül ÖZER
Mutlu Barış Harekâtı’nın 50’nci yıl dönümünde Güney Kıbrıs’ta çocuklar arasında yapılan bir resim yarışması, Rum çocukların nasıl düşmanca bir eğitim sistemi içerisinde olduğunu gözler önüne serdi.
Rum eğitim sistemi içerisinde Faşist Yunan darbesinin Kıbrıs’taki anayasal düzeni değiştirmek, Kıbrıs Türkleri’ni adadan yok edip Kıbrıs’ı bir Helen adası haline getirmek için yapıldığı Rum çocuklara hiçbir şekilde anlatılmazken, tam tersine adada akan kanı durduran Mutlu Barış Harekâtı’nı gerçekleştiren Türkiye’yi düşman gibi gösteriyor.
Adada barış kültüründen tamamen uzak bir eğitim sistemi içerisinde düşman nesiller yetiştiren Rum yönetiminin bu tavrı çocuklar arasında yapılan resim yarışmasında çocukların çizdiği resimlere yansıdı.
20 Temmuz’u resmeden çocuklar, Türkiye’yi adada kan döken, Türk askerini de çocukları dahi öldüren kişiler olarak çiziyor.
Milli Eğitim Bakanlığı’ndan söz konusu resimlerle ilgili KIBRIS’a yapılan açıklamada, “Küçücük çocukların zihinlerinde oluşturulan ırkçı, faşist, barış kültüründen uzak anlayışın açıkça görüldüğü söz konusu resimlerin, karşımızdaki zihniyeti açıkça ortaya koyduğu aşikardır.” ifadeleri dikkat çekti.
“Gerçek yüzlerinin açıkça tasviri”
KIBRIS muhabiri söz konusu resimleri Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri ile paylaştı. Resimleri derin üzüntü ve kaygı içinde gözlemlendiği açıklamasında bulunan Bakanlık açıklamasında şu cümlelere yer verildi:
“Küçücük çocukların zihinlerinde oluşturulan ırkçı, faşist, barış kültüründen uzak anlayışın açıkça görüldüğü söz konusu resimlerin, karşımızdaki zihniyeti açıkça ortaya koyduğu aşikardır. Uluslararası toplum nezdinde sergiledikleri yüzlerinin aksine bunun gibi vesilelerle ortaya koydukları bu tavırlar gerçek yüzlerinin açıkça tasviridir.”
Tarihin yazıldığı gibi okunması gerektiğine dikkat çekilen açıklamada “Tarihi çarpıtmak devletlere hiçbir zaman huzur ve refah getirmemiştir.” ifadeleri kullanıldı.
“Yapılan resimler karşımızdaki zihniyeti açıkça ortaya koyuyor”
Kaleme alınan resimler tepkilerin odağı olurken, Bakanlık konu ile ilgili açıklamasında şu ifadelere yer verdi:
“Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde geçtiğimiz günlerde düzenlenen bir resim yarışması sonucunda basınımıza da yansıyan resimleri bizler de derin üzüntü ve kaygı içinde gözlemlemiş bulunmaktayız. 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı öncesinde ortaya çıkan bu tablonun vahameti, 50’nci yılını idrak edeceğimiz bu kutlu günün anlamını ve önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.
Küçücük çocukların zihinlerinde oluşturulan ırkçı, faşist, barış kültüründen uzak anlayışın açıkça görüldüğü söz konusu resimlerin, karşımızdaki zihniyeti açıkça ortaya koyduğu aşikardır. Uluslararası toplum nezdinde sergiledikleri yüzlerinin aksine bunun gibi vesilelerle ortaya koydukları bu tavırlar gerçek yüzlerinin açıkça tasviridir.
1963 – 1974 arası yaşanan saldırılar, katliamlar, kayıp ve şehitler ortadayken, 15 Temmuz darbesinin kimin tarafından planlanıp yapıldığı ortadayken ve 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı sayesinde her iki tarafa barış gelmişken, elli yıldır iki taraf arasında sükûnet devam ederken bu olayın yaşanması tek kelime ile vahimdir. Aynı zamanda geçmişimizin hatırlanmasının ne denli önemli olduğunun bariz bir kanıtıdır.”
“Tarihi çarpıtmak devletlere huzur ve refah getirmez”
Annan Planı süreci ile başlayan ve özellikle tarih kitaplarında ılımlı bir yaklaşım sergilenmesi konusunda uzlaşılan bir süreç olmasına rağmen Rum tarafının buna riayet etmediğinin ortaya çıkan bu resimlerden açıkça görüldüğüne vurgu yapılan açıklama “Böyle bir yaklaşımın bir kazanım sağlamayacağı açık olmasına rağmen bunda ısrar edilmesi de düşündürücü ve önlem alınması gereken bir durum teşkil etmektedir. Ülkemizde de aynı tarihsel süreçlerle ilgili yaptığımız pek çok etkinlik olmasına rağmen hiçbir zaman bu denli vehim ve halkı geren ürünler ortaya çıkmamıştır. Çünkü halkımız her zaman barışı, savaşın önüne koyma asaletini göstermektedir.” denildi.
Açıklamada tarihin, yazıldığı gibi okunması gerektiği belirtilirken, tarihi çarpıtmanın devletlere hiçbir zaman huzur ve refah getirmediği kaydedildi. Açıklama şöyle noktalandı:
“Tarihin derinliği bunu deneyen devletlerle doludur. KKTC Millî Eğitim Bakanlığı olarak bizler, tarihimizi yazan şehit ve gazilerimizin izlerini takip etmeye devam edeceğiz. Bu tarz kışkırtmalar bu yöndeki haklılığımızı ortaya koymakta ve kararlılığımızı ancak keskinleştirmektedir.”
Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Sekreteri Asım Akansoy, yeni eğitim yılının sorunlar ve eksikliklerle başlayacağını söyleyerek UBP-DP-YDP Hükümeti’ne eleştirilerde bulundu.
Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu’nun yeni eğitim yılı öncesindeki açıklamalarına değinen Akansoy, “Hazırlıksız, plânsız ve programsız uygulamalarla eğitim kaosa çevrilmiştir” ifadelerini kullandı.
Açıklamasında Eğitim Bakanı Çavuşoğlu’na seslenen Asım Akansoy, “Eğitimde geri dönülmesi çok zor olan yaralar açtınız Sayın Çavuşoğlu. Bu toplumun çocuklarına, gençlerine verdiğiniz zarar yeter artık” diyerek istifa çağrısında da bulundu.
Asım Akansoy’un açıklaması şöyle:
“Milli Eğitim Bakanı Sayın Nazım Çavuşoğlu’nun salı günkü (10 Eylül 2024) basın açıklaması eğitimde ülkeyi yönettiğini iddia edenlerin yaşattığı plansızlığı ve özellikle geçtiğimiz eğitim öğretim yılında yaşattıkları kaosu, bu yıl da katlanarak yaşatacaklarını göstermektedir.
Sayın Çavuşoğlu; basın toplantısında ülke ekonomisini getirdikleri durumu, kontrolsüz nüfus akışının yarattığı sorunları ve kurultay istihdamları başta olmak üzere birçok konuyu atlamış ve gözden kaçırmaya çalışmıştır.
Sayın Çavuşoğlu, Deprem Komitesi raporları doğrultusunda 28 okulda güçlendirme çalışması yapılması amacıyla boşaltılan 294 sınıfın yerine 218 konteyner (“prefabrik”) sınıf yapıldığını belirtiyor. Ne var ki bu açıklamada, daha 2 yıl önce hizmete giren okulların bile bugün konteyner sınıflarla doldurulduğundan, hatta sırf konteyner yapılardan oluşan okullar yaratıldığından hiç bahsetmiyor.
Dahası, bu konteyner yapıların maliyetinin 48 milyon 751 bin TL olduğu ifade ediliyor. Ancak bu kaynağın nasıl kullanıldığı konusunda bir açıklama yapılmıyor. Şeffaflıktan ve hesap verebilirlikten tamamen uzak bu anlayışın sorunları çözeceğini beklemek ölü gözünden yaş beklemektir.
Eğitimin her alan ve kademesi rastgelelikten uzak, ciddi plânlama ve programlamayı gerektiren bir iştir. Eğitimin belirlenmiş hedeflere ulaşma gerekliliği vardır. Oysa ısrarla sürdürülen plansız, programsız ve iş bilmez uygulamalarla eğitim bitirilmiştir. Pedagojiden yoksun anlayışlarla kamu okulları ruhsuz yapılar haline getirilerek, okul olmaktan çıkarılmıştır.
Sayın Çavuşoğlu geçtiğimiz eğitim öğretim yılında alelacele ve ısrarla hayata geçirilmeye çalışılan ama öğretmen, öğrenci ve veli için bir tür işkenceye dönen sözde tam gün uygulamasına bu eğitim öğretim yılında da devam edileceğini belirtiyor.
Hazırlıksız, plânsız ve programsız uygulamalarla eğitim kaosa çevrilmiştir. Eğitimi bu kaostan kurtarmak için yapılan bilimsel ve pedagojik temelleri olan tüm önerilere kulak tıkanmıştır. Öğretmen sendikalarıyla sağlıklı bir şekilde istişare etmeyen, okul yöneticisinin, öğretmenin ve öğrencinin ihtiyaçlarını dikkate almayan anlayışlarla yapılan her uygulama sonucunda geçtiğimiz eğitim öğretim yılında eğitimde derin kayıplar yaratılmıştır. Belli ki buna devam edilecektir.
427 bin adet kitap basılmış ama çocuklarımıza ve gençlerimize çağın ihtiyaç duyduğu becerilerin kazandırılması başarılamamıştır. Toplumun tüm kesimleri tarafından tepkiyle karşılanan ders kitaplarının yarattığı eğitimsel sorunlara çare olunamamıştır.
270 yeni öğretmenin istihdam edileceğinden bahsedilmiş ama her geçen gün kontrolsüz bir şekilde artan nüfusla birlikte, artan öğrenci nüfusunun ihtiyaç duyduğu gerçek öğretmen sayısının 270 olarak verilen bu sayının çok üzerinde olduğundan hiç bahsedilmemiştir.
“Öğretmen Tasarrufu” politikasıyla ders yükü altında ezilen, pedagojiden yoksun, çağ dışı ortamlarda görev yapmaya yollanan öğretmenin meslek statüsü yerle bir edilmiş, itibarsızlaştırılmasına sebep olunmuştur.
Okulların alt yapı ihtiyaçlarına, ciddi ekonomik sorunlar yaşayan okul idarelerine “bidon boya” yollamak dışında hiçbir şey yapılmamıştır.
Kamusal eğitimde kalitenin artırılması CTP’nin vazgeçilmez ilkelerinden biridir. CTP, gerçek ihtiyaçlara dönük akılcı plânlamalarla genel bütçe içerisinde kamusal eğitime ayrılan payın artırılmasını, akılcı ve gerçek ihtiyaçlara dönük faaliyet plânları, öğrenci sayıları ve okulların özel ihtiyaçlarına göre belirlenecek ekonomik kaynağın okul idarelerinin kontrolünde kullanılmasını sağlayacak bir düzenlemeye gidilmesindeki tüm adımları atmaya hazırdır.
Sayın Çavuşoğlu, mensubu olduğunuz koalisyon hükümetinin öngörüsüz ve plânsız, programsız politikalarınızla kamusal eğitimi bitirme noktasına sürüklediniz. Eğitimde geri dönülmesi çok zor olan yaralar açtınız Sayın Çavuşoğlu. Bu toplumun çocuklarına, gençlerine verdiğiniz zarar yeter artık.
İnsanca yaşamayı imkansız kılan, çocuklarımızı, gençlerimizi, geleceğimizi yok sayan bu zihniyetin kamusal eğitimde kaliteyi artırması mümkün değildir.
Kıbrıs Postası’na konuşan Eğitim Bilimci Salih Sarpten, YKS tercihlerinde yaşanan düşüşü sahte diploma skandalının sonucu olduğuna dikkat çekti…
Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’nde yürütülen sahte diploma soruşturması KKTC üniversitelerinin tercih eden öğrenci sayısını etkiledi…
YKS yerleştirme sonuçları açıklandı. 2023’te KKTC üniversitelerine yerleşen öğrenci sayısı 13 bin 728, yerleşme oranının ise yüzde 82 iken, bu yıl 12 bin 180 kişi yerleşti. Ülke genelindeki lisans programlarına bu yıl 12 bin 401 kontenjan ayrılırken, yerleşen öğrenci sadece 8 bin 108’de kaldı. Buna göre lisans programlarının yüzde 45’lik bir oranı boş kaldı.
“SAHTE DİPLOMA SKANDALLARI CİDDİ DARBE VURDU”
Konuyla ilgili Kıbrıs Postası’na konuşan Eğitim Bilimci Salih Sarpten, sahte diploma skandallarının ülkemizdeki üniversite eğitimini kalitesine ciddi darbe vurduğunu söyledi.
Sarpten, onlarca soruşturma, mahkeme, tutuklama, kamu vicdanını yaralayan uygulamanın film gibi yaşanırken, bahse konu üniversitenin eğitim hayatına hiçbir şey yokmuş, her şey gayet normalmiş gibi devam etmesinin KKTC’de “parayla diploma alınıyor” algısını derinleştirdiğinin altını çizdi.
“PAHALILIK DA TERCİHLERİ ETKİLEDİ”
Tercihlerdeki düşüşün bir diğer nedenini; pahalı bir yaşam olarak değerlendiren Salih Sarpten, “Kayıt harçlarından, ulaşım ve konaklamaya kadar birçok acıdan Türkiye’den çok daha pahalı olan yaşam koşulları ve ülkenin öğrenci dostu olmaması tercih oranlarını düşürüyor” dedi.
“KALİTE ODAKLI YÜKSEKÖĞRENİM POLİTİKAMIZ YOK”
Tercihlerdeki düşüşün bir nedeninin de kalite odaklı bir yükseköğretim politikasının olmamasına bağlayan Sarpten, “Eğitimde kaliteyi odağına alan bir yükseköğretim politikasının olmaması ülkemizdeki öğrenci profillerinde ciddi sıkıntıların ortaya çıkmasına neden oluyor” ifadelerini kullandı.
“İYİ BİR EĞİTİM ALMAK İSTEYEN NİTELİKLİ ÖĞRENCİLER ÜLKEMİZ ÜNİVERSİTELERİNİ TERCİH ETMİYOR”
İyi öğrencilerin, tercih edecekleri üniversitelerin öğrenci profillerine büyük önem gösterdiğini söyleyen Eğitim Bilimci Sarpten, “Hazır bulunuş düzeyi yüksek, iyi liselerden gelen ve iyi bir eğitim almak isteyen nitelikli öğrencilerin ülkemiz üniversitelerini tercih etmiyor” şeklinde konuştu.
“GEÇMİŞ YILLARDA KAYIT HAKKI ELDE EDENLERİN TAMAMININ KAYIT OLMADIĞI DA GÖZ ARDI EDİLMEMELİ”
Öte yandan, geçmiş yıllardaki oranlara ve kayıt hakkı elde eden bu öğrencilerinin tamamının kayıt olmayacağı gerçeğin de göz önüne alınması gerektiğini vurgulayan Eğitim Bilimci Salih Sarpten, “Ülkemizdeki üniversitelerin tercih edilebilirliğinin düştüğünü söyleyebiliriz. Bu durumun birden çok sebebi olduğunu düşünüyorum” diyerek sözlerini noktaladı.
DAÜ BİR-SEN’den yapılan açıklamada, DAÜ Beach Club’ın “DAÜ’nün vazgeçilmezi” olduğunu belirterek, “DAÜ Beach Club konusunda Vakıflar Örgütü’nün DAÜ ile iş birliği içerisinde hareket etmesi en doğru olandır” denildi.
Doğu Akdeniz Üniversitesi Birlik ve Dayanışma Sendikası’ndan (DAÜ BİR-SEN) yapılan açıklamada, DAÜ ve toplumun, söz konusu yerin özelleşmesine asla müsaade etmeyeceği vurgulanarak, Sendikanın bu konuda her türlü mücadele içerisinde yer alacağını kaydetti.
“Elinizi DAÜ Beach Club’dan çekin” diyen DAÜ Bir-Sen, “özelleştirme” ile gündeme gelen DAÜ Beach Club ve etrafındaki araziler ile ilgili Bakanlar Kurulu’nun 18 Temmuz tarihinde aldığı kararların, endişelerini artırdığını belirtti.
Sendika şunları kaydetti:
“Eski rektörlük binasının ve binanın olduğu arazinin sahibi Kıbrıslı Rum, Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvurmuş ve gelinen noktada bu konu için bir takas meselesi ortaya çıkmıştır. Bu takas ile Kıbrıslı Rum mal sahibine Güney’de Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi’ne ait olan bir arazi verilecektir. Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi’ne de Kuzey’de bu arazinin eşdeğerinde başka bir arazi verilme durumu ortaya çıkmıştır. Tam da bu noktada DAÜ Beach Club ve etrafındaki araziler ve peşkeş gündeme gelmiştir.
Geçtiğimiz hafta yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ile önceden DAÜ kullanımda olan 16 dönümlük arazi Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi mülkiyetine geçmiş bunun karşılığında DAÜ’ye 18 dönümlük bir arazi devredilmiştir. Ancak DAÜ’ye devredilen arazilerin sit alanı olması nedeniyle buralara inşaat yapılamayacağı ortadır. Yine Bakanlar Kurulu kararında Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi’ne DAÜ’den alınıp devredilen Beach Club etrafındaki araziler için bir yatırımcı ya da işletmeciden bahsedilmesi çok manidardır. Bu özelleştirmenin yolunu açacak resmi makamlar tarafından alınmış bir karardır. Özelleştirme haberleriyle bizleri rahatsız eden bu olay için Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi ile resmi makamlar derhal açıklama yapmalıdır. Aksi halde bu sessizlik çok endişe vericidir. Bu noktada Vakıflar Örgütü’nün DAÜ ile iş birliği içerisinde hareket etmesi en doğru olandır.
Son söz, Beach Club hepimizin göz bebeği ve topluma mal olmuş DAÜ’nün vazgeçilmezidir. Gözlerini DAÜ Beach Club’a dikenler bilmelidir ki; DAÜ ve toplum buranın özelleşmesine asla müsaade etmeyecektir. Sendikamız DAÜ BİR-SEN bu konuda her türlü mücadele içerisinde yer alacağını kamuoyu ile tekrardan paylaşmaktadır.”