“siyasi eşitliğin içini boşaltarak çözüme ulaşmak söz konusu olamaz”
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı yeni yıl konuşmasında Kıbrıs müzakere sürecine ilişkin önemli mesajlar verdi.
Federal çözümün olmazsa olmazı olan siyasi eşitliğin içini boşaltarak çözüme ulaşmanın söz konusu olamayacağının altını çizen Cumhurbaşkanı Akıncı, tarafların üzerinde mutabık kalabilecekleri, birbirlerine dayatma yapmadan elde edebilecekleri bir sonucun ancak çözüm olarak nitelendirilebileceğine vurgu yaptı.
Cumhurbaşkanı Akıncı konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
“Makul ve yapıcı tavrımızı temel haklarımızı koruma kararlılığı içinde sürdürdük”
“Değerli kardeşlerim, Kıbrıs sorunu açısından da 2018 yılının çözüm için verimli bir yıl olmadığını söylemek yanlış olmaz. Bu yıl içerisinde Sayın Rum lider Anastasiadis’le Nisan ve Ekim aylarında iki kez görüştük. Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın Guterres ile bir araya geldik. Yine Sayın Guterres’in geçici danışman olarak görevlendirdiği Sayın Jane Lute ile Temmuz, Ekim ve Aralık aylarında 3 kez Kıbrıs’a yaptığı ziyaretler çerçevesinde çalışmalar yaptık. Kıbrıs Türk halkının bana verdiği yetki uyarınca tüm bu temaslarda çözüm hedefi doğrultusunda makul ve yapıcı tavrımızı temel haklarımızı koruma kararlılığı içinde sürdürdük. Şu anda yürütülmekte olan çaba adına “Terms of Reference” denilen, referans kavramlarını, tüm tarafların kabul edebileceği bir çerçevede ortaya çıkarabilmek çabasıdır.”
“Tek gailemiz genç kuşaklarımızı belirsizlik kaygısı taşımayacakları, barış ve huzur içinde bir geleceğe taşıyabilmektir.”
Sevgili Yurttaşlarım, geldiğimiz noktada, bazı hususların çok iyi anlaşılması artık zorunluluk arz etmektedir. Benim bulunduğum konum itibarıyla söylediğim her sözün, yazdığım her kelimenin, özellikle Kıbrıs sorunu bağlamında ve toplumumuzun geleceği açısından önemli yansımaları olabileceğini unutmamak gerekiyor. Bundan dolayıdır ki özellikle son zamanlarda, yürütülmekte olan çalışmaları da dikkate alarak, sık sık demeç vermemekteyim. Bu durum, söyleyecek sözümüz olmadığından değildir. Bu çerçevede sürekli konuşanlara yanlış yersiz eleştirilerde bulunanlara hatta bunu amacını aşan boyutlara taşıyanlara da tanık oluyoruz. Bunlara büyük bir sabırla tahammül ediyoruz. Çünkü tek gailemiz genç kuşaklarımızı belirsizlik kaygısı taşımayacakları, barış ve huzur içinde bir geleceğe taşıyabilmektir. Kuşkusuz bu sadece bizlerin çabaları ile olumlu sonuca ulaşamaz. Üzülerek ifade etmek zorundayım ki, çözüm için gayretli davranan, öneriler geliştiren ve akıp giden zamanı gaile edinen bir tek Kıbrıslı Türk Toplumudur. Bunun temel nedeni de mevcut durumdan yani statükodan en çok mağdur olan tarafın bizim toplumumuz oluşudur. Bulunacak bir çözümün nasıl bir çözüm olabileceği konusunda da birçok spekülasyon yapılmaktadır. Bu konuda da sizlere söylemek istediklerim vardır.”
“Hem Birleşmiş Milletler çerçevesinde olmak hem de yıllar içinde oluşmuş Birleşmiş Milletler parametrelerini dışlamak mümkün değildir.”
“Değerli kardeşlerim, hemen herkes hemfikirdir ki çözüm Birleşmiş Milletler çerçevesinde ve müzakerelerle elde edilecektir. Bunun dışında iddia sahibi olan yoktur. Hem Birleşmiş Milletler çerçevesinde olmak hem de yıllar içinde oluşmuş Birleşmiş Milletler parametrelerini dışlamak mümkün değildir. Biz bugün siyasi eşitliğe, kararlara etkin katılıma dört elle sarılabiliyorsak, bunların artık kayıt altında Birleşmiş Milletler parametresi haline gelmiş olmalarındandır. Çözüm müzakere edilerek elde edilebileceğine göre neyi müzakere edeceğiz sorusunun cevabı da açıktır. Tarafların üzerinde mutabık kalabilecekleri birbirlerine dayatma yapmadan elde edebilecekleri bir sonuç ancak çözüm olarak nitelendirilebilir. Kıbrıslı Türkleri azınlık yapacak üniter bir devlet yapısına evet diyecek olanımız var mıdır? Bunu sormak bile abestir. İkinci soru ise şudur. İki ayrı egemen Devlet, ya da bunların oluşturacağı konfederasyon veya Avrupa Birliği’nin içinde iki ayrı devletin varlığını kabul eden bir Rum tarafı, ya da üçüncü bir taraf var mıdır? Bu şıkların her biri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmış bir devlet statüsüne ulaşmasını öngörmektedir. Kulağa hoş gelse de görünür gelecekte böyle bir gelişme beklemek gerçekçi midir? Cumhurbaşkanı olarak Azerbaycan’a, Kazakistan’a bile gidemediğimiz, Türkiye’nin takımları ile dostluk maçı bile yapamadığımız bir ortamda bunlar ne yazık ki gerçekleşmesi mümkün olmayacak beklentilerdir. Bunları yeni politika olarak masaya koyduğunuzda sizi bekleyen daha büyük bir yalnızlaşmadır. O zaman çıkmazın tek sorumlusu olarak da tarihe geçmeye aday olursunuz.”
“Federal çözümün olmazsa olmazı olan siyasi eşitliğin içini boşaltarak çözüme ulaşmak söz konusu olamaz.”
“Değerli kardeşlerim, ben kendi payıma, içinden çıktığım toplum adına, sizler adına tarih sayfalarına böyle geçmeye razı değilim. Bu nedenle Birleşmiş Milletler parametrelerine ve geçmiş mutabakatlara bağlı kalarak bu süreci eğer mümkün olursa sonuca götürmek yönünde çabalarımı sürdüreceğim kuşkusuzdur. Rum tarafı yetkiyi ve doğal zenginlikleri paylaşmama ısrarını sürdürecekse, Kıbrıs’ta kalıcı bölünmenin sorumluluğunu da üstlenecektir. Bu noktada Rum liderliğinin -eğer içini doldurmaya niyetleri varsa ve zamana oynama taktiği değilse- gevşek federasyon, veya desentralizasyon yani iki kurucu devletin yetkilerinin artırılacağı bir federasyon yapılanmasını da -daha önce defalarca açıkladığım gibi- görüşmeye açık olacağımız tabiidir. Bu konuda biz rahatız; çünkü Merkezi Hükümetin yetkilerinin artırılmasında ısrarlı davranan Rum tarafıydı. Şimdi bunun yanlış olduğunu idrak edip, kurucu devletlerin daha yetkili olmasını istiyorlarsa, bizim bunu reddetmemize bir neden yoktur. Ancak konu bu değildir. Asıl sorun merkezi hükümete kalacak olan yetkiler çerçevesinde kararların nasıl alınacağı meselesidir. Bu konuda kararların, basit çoğunlukla yani Rum çoğunluğu tarafından alınmasını yani Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini ve kararlara etkin katılımını bertaraf etmek istiyorlar. Hiç kuşku yok ki bunu onaylamak mümkün değildir. Bu konuda var olan mutabakatlar ve Birleşmiş Milletler parametrelerine rağmen federal çözümün olmazsa olmazı olan siyasi eşitliğin içini boşaltarak çözüme ulaşmak söz konusu olamaz.”
“Derinya ve Aplıç kapılarının açılması ise hiç kuşkusuz olumlu bir gelişme olmuştur”
“Değerli kardeşlerim, 2018 yılında Derinya ve Aplıç kapılarının açılması ise hiç kuşkusuz olumlu bir gelişme olmuştur. Bu konuda Kıbrıs Türk tarafı olarak ortaya koyduğumuz irade başından beri ortadaydı. İçimizdeki bazı çevreler inanmasa da ve sürekli olarak kapıların iradesizlik nedeniyle açılmayacağını iddia etseler de gerçekte ayak sürüyenlerin diğer toplumda bazı çevreler olduğu da yaşanarak görülmüştür. Son tahlilde her iki kapının da açılmış olması olumludur ve her iki taraftaki bölge halkına yararlı sonuçlar doğuracağını ümit etmekteyim. Temennim önümüzdeki dönemde cep telefonlarının her iki tarafta da çalışır olması ve elektrik şebekelerinin kalıcı olarak birbirine bağlanması konusundaki Rum tarafından kaynaklanan engellerin aşılarak bu önlemlerin de hayata geçmesidir.”