Türkiye’de Kıbrıs konusunu bilen 10 vekil 5 gazeteci yok

Kıbrıs Gazetesi Hasan Hastürer bugün yazısında, ‘Yes be annem dedik, ama satmadık, satılmadık’ diye yazdı ve Sözcü’den Yılmaz Özdil’in yazısını eleştirdi… İşte o yazı;

Kıbrıs sorunu ya da en genel anlamıyla Kıbrıs, Türkiye’de en az bilgiyle en çok konuşulan konular sıralamasında açık ara ilk sıradadır… Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, Kıbrıs sorununu bilen 10 milletvekili yoktur. Aksini iddia edenler varsa, izin versinler bir bilgi yoklaması yapalım, vekillere mikrofon uzatalım.

Aynı durum Türkiye medyası için de geçerlidir.

Türkiye basınında Kıbrıs sorununu bilen 5 gazeteci, yazar yoktur…

Hodri meydan istedikleri kanalda buluşup Kıbrıs’ı Kıbrıs sorununu konuşalım.

Pek çok kez Türkiye kanallarına doğrudan ya da telefonla konuk oldum. Sorulan sorulardan anlıyorum Kıbrıs sorunundaki bilgi düzeyini.

Bir defasından 2 kez soru düzelttim. Baktım bilgiden yoksun soruların arkası geliyor, vazgeçtim. O yanlış, eksik bilgiyle sordu, ben soruyu anlayarak yanıt verdim.

Biraz ağır olacak ama Yeni Türkiye Dışişleri Bakanlığının toplam kadrosu için de benzer sorgulamayı yapabilirim.

***

Bunun nedenini sağlıklı olarak ortaya çıkarmak için sorguladım.

Aklıma yatan en doğru gerekçe Kıbrıs sorununun MİLLİ DAVA OLARAK NİTELENMESİ…

Milli Dava olarak nitelenince ne oldu?

Kıbrıs sorunu bir anlamda dokunulmazlık kazandı…

1571 ya da 1974 konuşulurken Kıbrıs için, ŞEHİT KANLARIYLA SULANMIŞ TOPRAKLAR, denildi.

Biz Kıbrıs Türkleri neredeyse hiç dikkate alınmadık.

İlk rahmetli Ecevit söylemişti: ‘ KIBRIS’TA BİR TEK TÜRK OLMASA DA KIBRIS BİZİM İÇİN ÖNEMLİDİR.’

Kırılmıştık Ecevit’e…

Arkası gelince, Ecevit mavisi gömleklerden vazgeçerken duvarlardan da Ecevit, fotoğraflar indirilmişti..

*** 

Kıbrıs sorununun çözümünde, sayısal azlığımıza rağmen siyasi eşitlik temelinde taleplerimiz var…

Bizi ciddi ciddi ‘ ADAM’ kabul etmelerini isteriz.

Rumlardan böylesi bir beklenti içindeyken Türkiye’de Kıbrıslı Türklere ne kadar içi dolu saygı var?

1974’ü ciddi bir kilometre taşı kabul edersek, kendi kendimizi yönetme yapılanmamızda 44 yılı geride bıraktık. 1963 sonrasını başlangıç saysak yarım asırdan fazla geçmiş var… Türkiye ile ilişkilerimiz hala arzu edilen konumda değil…

*** 

Türkiye’deki her genel seçimde, oy kullanmasak da ‘ hangi parti kazanırsa, Kıbrıs sorununun çözümünde daha iyi olur?’ sorusunu sorup yanıt ararız…

MHP ve şimdi İYİ Parti’nin Kıbrıs sorununa bakış açısı bizim ortalama çoğunluğumuzun çok uzağında.

AKP’nin İslami temeldeki siyasi yolculuğu süreç içinde Türk -İslam sentezi temelli bir değişime uğradı… Ancak Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik yaklaşımları, CHP dahil etkin partilerin en önünde… Crans Montana’daki tavrı bu savı besler…

CHP, Kıbrıs konusunda AKP’nin sağında milliyetçi partilere daha  yakındır.

Etkin partiler içinde Kıbrıslı Türklerin büyük çoğunluğunun kendini yandaş göreceği siyasi parti yok, dersem hatalı olmaz.

*** 

Genelde Türkiye’de yazılan çizileni yanıtlama bağlamında yazma alışkanlığım yok.

Ancak dünkü SÖZCÜ gazetesinde Yılmaz Özdil,  “Hepimiz aynı gemide miyiz?” başlıklı yazısından Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu ve Erdoğan’ı eleştirirken şunları da yazdı: 

“Papa’nın heykeli önünde Avrupa anayasasına imza atıyorsunuz, yes be annem diye Kıbrıs’ı veriyorsunuz, kafamıza çuval geçiren ABD’nin BOP Eş başkanı oluyorsunuz, Irak halkını katleden Amerikan askerlerine dua ediyorsunuz, Kaddafi’yi sırtından hançerliyorsunuz, yapmayın, emperyalizme alet olmayın, bilmediğiniz sulara açılmayın, ulusalcıları boğacağım derken gemiyi karaya oturtacaksınız” diyorduk…’

*** 

Kıbrıs’ta çözüme en yakın nokta olan Annan Planı referandumunun unutulmaz sloganıydı YES BE ANNEM…

Özdil, nelerle karıştırıp, aynı listeye yazıyor?

Fazla söze gerek yok… ‘Yes be annem’ dedik, ama satmadık, satılmadık…