İncirli: Canımız, kesinlikle ve de kesinlikle 1974 öncesinden daha “güvende” veya “garantide” değildir.
Serhat İNCİRLİ-KIBRIS POSTASI YAZARI
Evet, Kıbrıs Türk toplumu 1958’de de, 1963’te de, 1974’te de göç etmiştir…
Bu göçlerin sorumlusu olarak en yüksek faturayı Rum toplumu adına EOKA’ya ve EOKA B’ye kesebiliriz…
Ama Rum toplumuna fatura çıkarmak, bizi “haklı” veya “başarılı” yapmıyor…
-*-*-
Peki neden?
Çünkü, sebebi ne olursa olsun, 1974 sonrası Kıbrıs’ın Kuzey’inde kurduğumuz düzen, son derece başarısız olmuştur.
Hangi açıdan bakarsanız bakın, 1974 sonrası hiçbir şey kazanmadık!
-*-*-
Efendim, “canımızı ve malımızı mı kurtardık?”
Şaka mısınız siz?
Canımız, kesinlikle ve de kesinlikle 1974 öncesinden daha “güvende” veya “garantide” değildir.
Hatta, çok daha kötü durumdadır.
Evet, belki şu anda, canımızın tehlikede oluşunun sebebi, “etnik çatışma” olmayabilir ama bu, günümüzde can ve mal güvenliğimizin çok iyi korunduğu anlamına gelmiyor; manzara ortada…
İsterseniz kriminal olaylardan alınız, isterseniz trafikten geçiniz…
-*-*-
Geçen hafta, Kıbrıs Postası için sevgili Savaş Boransel ile sohbet etmiştim…
Boransel, 1974 sonrası yaptığımız tek şeyin, ganimet toprak üzerine apartman inşa edip, özellikle son yıllarda, Türkiye’deki sistemden korkup kaçan zenginlere sattığımızı aktarmıştı…
Yalan mı?
Değil…
-*-*-
Cebinde Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu ile “Türk milliyetçiliği” yapanların yaşam sürdüğü, kendi kendimize bile sürekli yalan söylediğimiz, yalandan bir devlette yaşadığımızı herkes kabul etmeli…
Ve bu yüzden çözüm istemeli…
Ama bunu da geçtik…
-*-*-
Bu hafta, Aliboy’un işletmecisi, Hasan avcı ile sohbet ettik.
Bugünkü Kıbrıs Postası’nda okuyabilirsiniz…
Avcı bir Gönyelili…
Çok çarpıcı bilgiler verdi…
Ders gibi…
Abisinin açtığı ilk pubın, o günlerde Gönyeli’nin dışında, ama bugün, merkezinde kaldığını; Gönyeli’nin nasıl büyüdüğünü konuşurken, “göçmenlerimizin” “mal mülk almak” adına neden Gönyeli’ye hücum ettiklerini de ortaya koydu.
Çünkü, kimse bir daha göç etmek istemiyordu.
Ve kimse, kendine ait olmayan topraklar üzerine yatırım da yapmak istemiyordu.
“Kimse” derken; kimlerdi bu kişiler?
Birden çok kez göç etmek zorunda kalan tabii ki Kıbrıslı Türkler…
-*-*-
Çözüme şiddetle karşı olan ve hatta çözüm yanlılarına şiddet gösterme potansiyeli de çok yüksek kesimleri iyi analiz edersek; aslında ülkedeki gerçekleri çok daha iyi anlarız…
Araya bunu da not olarak yazdık, geçiyoruz…
-*-*-
Israrla ve inatla diyorum ki; “Kıbrıs sorunu çözülmelidir.”
Başka şansımız yoktur…
Belirsizlik “ henüz bitmemişsek, ki öyle durmuyor aslında”, bizi tamamen bitirecek…
Gelecek kesinlikle belirsizdir…
Kimse, içine Kıbrıs Türk toplumunun varlığını da koyarak hesap – plan yapmıyor…
-*-*-
Savaş Boransel’in dediği “ganimeti” da, Hasan Avcı’nın söylediği “Türk mallarını” da bitirdik…
Ve geleceğe hiçbir şey bırakmadık…
-*-*-
Peki çocuklar ne yapacak?
Dünyadan koparılmış, uluslararası hukuk dışında bırakılmış ve aynı Dünya ile aynı uluslararası hukukun “yasal kabul etmediği” bu topraklarda hiçbir gelecek yoktur.
Türkiye, doğalgaz bulacak ve bize de mi verecek?
Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin münhasır ekonomik bölgesinde doğalgaz arayan Amerikan şirketlerine saldırımı düzenleyecek?
Lütfen, Malkoçoğlu filmi havasına kimse girmesin…
-*-*-
Bu topraklarda, ülkemizi adına, mevcut siyasi koşullarda hiçbir gelecek kalmamıştır!
“Hayır vardır” diyenler, buyursun…
-*-*-
Mesela, çevremizi resmen katlettik.
Neden çevre umurumuzda değil?
Çünkü, “toprak bizim değil”…
Ne Türkiye’den 1975 – 76’larda gelenler; ne dün gelenler; ne de kalan Kıbrıslı Türkler; üzerinde yaşadığımız topraklara “ata yadigarı, helal vatan” diyebilir.
Yalana, hamasete hiç gerek yok.
“Kanla aldık bizim oldu”, sadece yukarıda bahsettiğimiz Malkoçoğlu filmlerinde olur.
-*-*-
Kimse gerçeklerden kaçmasın.
Koşarak, uçarak ya da nutuk atarak gerçeklerden kaçamayız.
Gerçek gün gibi ortadadır…
Her an doğalgaz veya benzeri stratejik kazanımlar elde etmesi halinde; değil federal çözüm; milliyetçi Elenlerin savunduğu “Üniter” çözümü dahi kabul edebileceği açık olan ancak “federal çözüm dışındaki alternatifleri de konuşmalıyız” diyen, yalancı, sahte ve ahlaksız bir siyasi ortamın ortasındayız.
-*-*-
Gerçekler ortadadır…
Evet, Rum tarafı siyasi eşitliği bizimle paylaşmak istemeyebilir…
Ama “yok olma, tükenme” pahasına, federal çözüm dışında kalan “çözümsüzlük” örtüsü olabilecek saçma sapan fikirleri “olabilir” diye ortaya atmak ve savunmak, tükenişimizi bilerek ve isteyerek onaylamaktır.
-*-*-
Haaaa elbette bu noktada acı bir gerçekle karşı karşıyayız…
Gerçekten, ülkesini bir bütün olarak seven, Kıbrıs’ın bölünmesine karşı olan, “İçimizi temizleyeceğiz” dangalaklığından uzak; sadece çözüm ve de sadece federal çözüm için sokağa çıkmayı düşünen kaç kişiyiz?
Bu soru hayatidir.
Bittik, bitirildik, tükendik, tüketildik mi?
Sonumuz gerçekten geldi mi?
Cidden, UBP’li, HP’li, DP’li, hatta TDP’li ve CTP’li kardeşlerim; Özersay hocam, Erhürman hocam, Cemal hocam, Ersin abim, Serdar abim“… alternatifimiz vardır canım” noktasında mı?
Bunu da kesinlikle net bir şekilde ortaya koymak şarttır…
Ona göre savaşmak dahil; kaçmayı, göçmeyi, mutlak yenilgiyi tartışmamız gerekmiyor mu?
Zamanı gelmedi mi?
-*-*-
Kıbrıs’ın yakın tarihine bakın…
Dedelerimiz, babalarımız, amcalarımız, dayılarımız, analarımız, kardeşlerimiz yani biz; neden yıllarca mücadele ettik?
Bu soruyu herkes kendi kendine sorsun!
Bunca şehit; vurulurken, ölürken, toprağa düşerken, son nefesini verirken, ne düşünüyordu?
Neden öldü bunca insanımız?
Kıbrıs Türk toplumunun varlığı için mi yoksa tükenişi için mi?
-*-*-
Sorduğum için sakın kusura bakmayın, Allah’a inancımız var mı?
“Evet vardır” diyenler ve her Allah’ın günü hamasi nutuklarla şehit edebiyatı yapanlar; “Neden öldü bunca insanımız? Kıbrıs Türk toplumunun varlığı için mi yoksa tükenişi için mi?” sorularını iki kez düşünsünler…
Ateistler birer kez düşünebilir…
-*-*-
Yok mu öne geçip yol gösterecek biri Necati?
Bu mudur yani?