Eski Maliye Bakanı; ‘Kimse Türkiye’den para beklememeli’ dedi ve ekledi…

Eski Maliye Bakanı; ‘Kimse Türkiye’den para beklememeli’ dedi ve ekledi…

Birikim Özgür

Eski Maliye Bakanı Birikim Özgür, Haber Kıbrıs’taki köşe yazısında önemli noktalara işaret etti. İşte o yazı;

2008 Küresel Finans Krizi gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kamu maliyesinin sürdürülebilirliğini sağlama hedefini ön plana çıkarmıştı.

Çünkü güçsüz devletler batma riski ile karşı karşıya kalmıştı.

Örneğin ABD’de Detroit Eyaleti kepenk indirmişti.

Avrupa’da İspanya, Portekiz, İrlanda, Yunanistan, Güney Kıbrıs gibi ülkelerin mali gücü krizi savuşturmaya yetememişti.

Bu süreç öncesinde kamu maliyesini güçlendirdiği için kriz Türkiye’yi teğet geçmişti.

Aynı süreç kapsamında ABD, AB ve Japonya Merkez Bankaları küresel krizle mücadele için bol para politikasını uygulamaya sokmuştu.

Türkiye, bu kapsamda oluşan kolay ve ucuz kredi olanaklarını sürdürülebilir büyüme perspektifi ile değil yol, köprü gibi altyapı yatırımları ile inşaat sektörü için kullandı.

Son birkaç yılda ABD sünger operasyonu ile doları geri çağırmaya başladı.

Bugün yaşanmakta olan kur krizini tetikleyen finansal unsur sünger operasyonudur.

Kur krizinin siyasi faktörlerle birleşerek oldukça hacimli bir hal aldığı da bir gerçektedir.

Özetle 2002 sonrası Türkiye, sürdürülebilir maliye perspektifini uygulayabildiği ve fakat sürdürülebilir üretim / ekonomi perspektifini geliştiremediği için bugün krizle karşı karşıya.

Berat Albayrak’ın açıkladığı programın odağında işte bu eksiği giderme çabası var.

Biz ise ısrarla ve inatla son 10 yılda sürdürülebilir maliye ve sürdürülebilir ekonomi perspektiflerini siyasetin odağına koymaktan kaçındık.

Kimimiz 2004 sürecindeki gibi çözüm diyerek umut olmayı denedik kimimizse kurulu düzenden daha fazla nemalanma umudunu oya tahvil etme derdine düştük.

Neticede ise Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan olduk.

Çözüldük.

Halk olma bilincimizi ve sistemimizi iyileştirme perspektifimizi geliştiremedik.

Vizyon sahibi olmayan, ekonomiden hiç anlamayan ve Kıbrıs Türk halkının varoluş mücadelesine yapabileceği hiçbir katkı kalmamış olan siyasetçilerin etkinliğinde son 10 yılda Ağustos böceği gibi yan gelip yattık ve tek bir yapısal reforma dahi imza atmadık.

Gelinen aşamada yapısal reformlarımıza dört elle sarılmak ve ürettiğinden fazla tüketen yapımızı tersyüz etmek mecburiyeti ile karşı karşıyayız.

Bu kriz ortamında kimse bizi bizden fazla düşünemez.

Bu yolu yürürken Türkiye’nin teknik ve mali desteği önemli bir güvence…

Kimse Türkiye’nin bize açıktan ilave mali destek sunmasını beklememeli.

Böylesi beklentiler reform öngörüsünün düşmanıdır.

Ve sistemimizi sadece geçici bir süre için idame ettirmeye, ileride daha da büyük krizler yaşamamıza sebebiyet verecektir.

Kur krizi nedeniyle bugün karşı karşıya kaldığımız ciddi sorunlar var.

Dövizle borçlanan yüzlerce yurttaşımızın aylık geliri taksitlerini dahi karşılayamayacak noktaya ulaştı.

Tüm bu borçların yeniden yapılandırılarak borç taksitlerinin gelirin en fazla % 70’i kadar olacağı bir durum yaratmak gerekiyor.

Haziran ayında Türkiye ile 2018 hibe ve protokollerine imza atıldı.

Toplam 2,2 milyar TL’lik kaynağa erişimimiz için iki devlet anlaştı.

Şu veya bu nedenle bu kaynağın çok az bir kısmı realize oldu.

Örneğin altyapı hibelerinin % 80’i duruyor.

350 milyon TL…

Reel sektör desteklerinin % 64’ü duruyor.

130 milyon TL…

Toplamda yaklaşık 500 milyon TL’lik bir kaynağın geçici düzenlemelerle çok hızlı bir biçimde piyasaya arzı sağlanabilir.

Hatta Kalkınma Bankası’ndaki 170 milyon TL’lik kaynak da düşünüldüğünde, kısa sürede doğrudan piyasaya arz edilebilecek miktar 700 milyon TL’ye yaklaşır.

Yeter ki hükümet niyet etsin ve Türkiye ile imzalanmış anlaşma üzerinden somut öneriler sunabilsin.

Bütçe açığı için de aynı şey geçerli.

960 milyon TL’lik Reform Destek Ödeneği olduğu gibi duruyor.

Reformlar konusunda hükümet siyasi irade sahibi olsa, bu kaynaktan daha kolay nasıl yararlanılacağı konusunda masaya oturulur ve konuşulur.

Reformlar konusunda siyasi irade beyanında bulunmaksızın Türkiye ile neyi konuşacağız?

“Biz halkımıza zulmeden statükomuzu koruyalım, siz de bize para gönderin ki onu yaşatabilelim” mi diyeceğiz?

Türkiye ile ilişkilerin iyi yönetilmesi gereken kritik bir süreçten geçmekteyiz.

Kısa vadede sıkıntılarımızı aşmamız için gereken katkıya hukuki zemin teşkil edebilecek başka herhangi bir tarafla imzalanmış başka herhangi bir anlaşmamız yok.

Zemin de dış kaynağa erişimin koşulları da son derece somuttur.

“Ne mutlu ki bu zemin var” deyip enerjimizi krizi aşmaya yoğunlaştıralım.

Gerisi laf-ı güzaftır, alnımızdaki sineği silahla vurmaya çalışmaktır.